İnsan bozar, doğa geri alır.
Yazar: Burçin AygünSinema dünyası ile az çok ilişkisi olan çoğu kişinin bildiği, yine türü sevse de sevmese de iyi bildiği filmler vardır. Dramdan tutun da korku filmlerine kadar geniş bir yelpazeden bahsediyoruz. Genellikle de adını tarihe bir şekilde yazdırmayı başarmış ve kendi türünün klasiği olarak bilinen yapımlardan. Misal Francis Ford Coppola’nın efsanesi Baba gibi. Keza dünya çapında gördüğü yoğun ilgi sayesinde çok sayıda devam projeleriyle hayatına devam eden kült Jaws serisi. Farklı duygular uyandıran, bambaşka hikayeler paylaşan ama zihinlere kazınan filmler.
Örnek olarak verdiğimiz Jaws, uzun seneler boyunca sayısız sinema seyircisine denizden korkmak için çok sağlam sebepler sunmuştu. Öldürmesi de, kaçması da imkansıza yakın olan dehşetengiz bir köpekbalığının turistik plaj misafirlerini katlederken, bölge yöneticisinin kazancı düşünerek olan biteni hasır altı etme çabası. İlgi çekici bir aile, denizleri iyi bilen kahramanımız Martin Brody (Roy Scheider) ve ölümün ıslak yüzü Jaws.
Aradan geçen zaman izleyicilerin bu tip hikayelere olan açlığını bitirmedi, Piranha serisi, Deep Blue Sea ve hatta tamamen işi absürdlüğe vuran Sharknado’lar. Geçtiğimiz senelerin çok ses getiren Denizdeki Dehşet ve Karanlık Sular da cabası. Şimdiyse sırada aksiyon sinemasının as isimlerinden biri olarak tanıdığımız Jason Statham’ın başrolde olduğu Meg: Derinlerdeki Dehşet var. Büyük Hazine filmlerinin yönetmeni Jon Turteltaub’ın başında olduğu film, 1997’de okuyucuyla buluşmuş ve satış rakamları sayesinde devam kitaplarına da kavuşan Steve Alten’ın Meg: A Novel of Deep Terror’undan uyarlanmış.
Çin kıyıları, Pasifik Okyanusu ve derinlerde gezinen Mana One adında bir araştırma merkezi. Milyarder Jack Morris (Rainn Wilson)’ın yatırımıyla inşaa edilen Mana One ve buradaki ekibin hedefi ise insanlığın şimdiye kadar gidemeği kadar derinlere inebilmek. Ne insan bedeninin, ne de teknolojinin şimdilik izin veremediği kadar karanlık sulara. Ekip sorumlusu Celeste (Jessica McNamee), okyanus bilimcisi Minway Zhang (Winston Chao), biyolog olan kızı Suyin (Li Bingbing) ve diğer üyeler proje üzerinde çalışırken tam da bu tür serüvenlere yakışacağı şekilde doğayı rahatsız edip, Mana One’ın yarattığı yoğun ısı yüzünden milyonlarca yıl önce nesli tükendiği sanılan bir canlıyı sahneye davet ediyor. Yapıma ismini de veren Megalodon’un öfkesinden kaçmak isteyen ekibi kurtaracak isim de, Zhang’in eski eşi Jonas (Jason Statham)’dan başkası değil. Birkaç yıl önceki hatası yüzünden hayatı kararan ve kendini alkole veren Jonas, eşini kurtarmak için karmaşanın tam ortasına atlıyor.
Meg: Derinlerdeki Dehşet, aslında örneğini çok gördüğümüz aksiyon – gerilim ve hatta korku filmlerinin güncelleştirilmiş, biraz daha yumuşatılmış, hem çok heyecanlı hem de eğlenceli bir varyasyonu. Sevdiğini kurtarmak için hayata tekrar bağlanan kahraman, doğanın dengesini bozarak cezalandırılan karakterler, varlığı gereği dehşet saçan yaratıklar, ardı arkası kesilmeyen aksiyon sahneleri, ufak tefek espiriler ve tabii ölüm. Yönetmen Turteltaub açık konuşmak gerekirse stüdyonun kendisinden beklediği her şeyi yerine getirmiş. Yani ailecek izlenebilecek ama gerilimi de yerinde, vahşetin minimumda olduğu, arada patlatılan espiriler ile ortamı yumuşatan bir heyecan yumağı. Durumun farkında olan oyuncular da belli ki çekimlerde oldukça eğlenmiş, ortaya çıkacak iş için ellerinden gelenin en iyisini yapmışlar. Buna teknolojinin ve setlerin sağladığı sağlam atmosfer de eklenince tam bir Hollywood popcorn’u çıkmış fırından.
Meg’in üzen taraflarına gelecek olursak, her şeyden önce prodüktörlerin tercihi yüzünden sansüre uğramış ya da filme eklenmemiş çokça kanlı sekans var. Yönetmenin yanında Statham’ın da yaptığı açıklamalara göre, maceranın gerilim dozunu iyice tavana çekecek, hem şaşırtıcı hem de vahşi kısımlar, yaş sınırlamasına takılmamak için kurgu dışı tutulmuş, ortaya saf bir gerilim aksiyon çıkması engellenmiş. Tabii proje gişede büyük bir başarı elde ederse, özel efekt çalışmaları tamamlanmamış bu bölümler bitirilip, en azından ev sineması için sansürsüz bir versiyon satışa sunulabilir.
Bolca klişe içeren, hatta genellikle kimin ne zaman öleceğini tahmin edebileceğiniz, biraz da sığ karakterlerle can sıkan Meg: Derinlerdeki Dehşet, belki adını tarihe yazdıracak bir yapım değil ama kesinlikle yaz mevsiminin dikkat çeken eğlenceliklerinden bir tanesi.
burcinaygun@gmail.com