Senaryosunu da yazan Yılmaz Güney'in, kadim yoldaşlarından Şerif Gören ile birlikte yönetmen koltuğunda oturduğu "Umut"; Yılmaz Güney'in "Arkadaş" (1974), "Sürü" (1978), (kapsamlı bir yorumunu yine bu mecrada paylaştığımız) "Yol" (1982) ve "Duvar" (1983) gibi "Türk sinemasının", etnik kimlik siyasetini de aşarak hayata soldan bakmayı cesaretle becerebilen "yüz akı" filmlerinin habercisi de olan bir "öncül" drama olarak geliyor karşımıza...
Gelin isterseniz, vizyona girdiği ilk yıl küçük bir çocuk olarak Ankara'daki bir sinema salonunda; şaşkınlık içinde izlediğimiz bu filme, aradan geçen elli iki yılın sonrasında biraz daha yakından bakalım...
***
Seyhan ilçesindeki TCDD'ye ait ana tren istasyonunun, yani Adana Gar'ının önünde bekleyerek yolcu taşımacılığı yapan faytoncu Cabbar'da (Yılmaz Güney); aynen diğer herkes gibi, yeni bir güne hazırlanan bir başka Adana sabahına daha derinden esneyerek uyanır...
Uyanır uyanmaz da sigarasını yakmasının ardından, o güne kadar cebi, fazladan beş kuruş görmeyen Cabbar; "Birikmiş Paranızın Teminatıdır" yazan, merkezi konumdaki Kurtuluş Mahallesindeki Atatürk Caddesinin karşı köşesindeki bir kaldırıma dikilmiş olan Sümerbank reklam tabelasının altına alenen çişini yapar...
İşte sırf bu hareketi dahi Yılmaz Güney'in, kapitalizme yönelik "devrimci" bakış açısını da apaçık ortaya koymaktadır...
Ve...
İlk iş olarak da; bir gün önce çekilmiş olan Milli Piyango'nun gazetelerdeki listesinden, bir umutla satın almış olduğu kendi biletine bir şey çıkıp çıkmadığını iki kez kontrol eder...
Zira nihayetinde, nereden gelirse gelsin; anası (Nimet Tezel), karısı Fatma (Gülsen Alnıaçık) ve çocukları Cemile (Sema Engin), Hicret (Hicret Gürson), Nizam (Nizam Ergüden), Hatice (Sevgi Tatlı) ile Memet Emin (Kürsat Alnıaçık), ev de kendisinden ekmek parası beklemektedirler...
Sabah treninden yolcu alamayan Cabbar, evine döndüğünde atlarını tımar ederken karısı Fatma'nın ağzından çıkan; atlardan birini satan adamın üç güne kadar parasını tahsil edememesi halinde atı geri alacağına ve veresiye alışveriş yaptıkları bakkalın da (Lütfü Engin) hiç değilse bir miktar para istemekte olduğuna dair sözlerini duyar...
***
Parasızlık ve borçlardan iyice bunalan Cabbar'a arkadaşı hamal Hasan (Tuncel Kurtiz), çıkış yolu olarak define avcılığını önermektedir...
Ki o da sadece, okuyup üfleyebilecek kadar nefesi güçlü bir hocanın ve o hocaya verilecek beş - altı yüz liranın bulunmasıyla mümkün olabilecektir...
Yani neredeyse imkansıza yakın bir durum...
O yüzden de Cabbar, geceleri de pavyon önlerinde müşteri beklemektedir ekmek teknesi ile...
***
Derken...
Bir paket İkinci sigarası ile kibrit almak üzere bir bakkala girdiğinde Cabbar; yolun kenarındaki gölgeliğe park ettiği faytonun önündeki ürken atlardan birine, oradan geçmekte olan bir otomobil çarparak öldürmesin mi...
Cabbar atına yanarken; ata çarpan aracın sürücüsü de, otomobilinde oluşan hasarın derdine düşmüştür...
Eğer aralarına giren ahali olmasa neredeyse Cabbar, adamı oracıkta öldürecektir...
Neyse...
Karakola gidilerek Cabbar'ın:
Park yasağı olan bir yere faytonunu bırakmış olması sebebiyle suçlu bulunduğunu, ancak araç sahibinin insaf göstererek affetmesi nedeniyle de serbest bırakıldığını belirten bir tutanak düzenlenir...
Faytonculara karşı bir ön yargıya sahip olduğunu açıkça belli eden komiser (Kemal Tatlı), itirazlarının hiçbirini dikkate almadığı Cabbar'ı karakoldan attırır...
***
Bu durum karşısında Cabbar, yeni bir at alabilmek amacıyla borç aramaya başlarken; "tamircisinden" "bakkalına", "ölen atın parasını tahsil edemeyenden" "yulaf satıcısına" kadar aklınıza gelebilecek tüm alacaklıları da, tahsilatı nasıl yapabileceklerini düşünmektedirler...
Birkaç günlüğüne olsa da Cabbar, inşaat harcında kullanın kumun üretildiği bir kumcu da çalışmaya başlarken oğlu Memet Emin'de, anasının tuz alması için verdiği yirmi beş kuruş ile bisiklet kiralayarak içinde yer etmiş olan hevesini gidermiştir...
***
Son aldığı bilete de hiçbir şey çıkmayınca iyice köşeye sıkıştığını hisseden Cabbar, ev de ne var ne yoksa götürüp satar...
Satar satmasına da...
Aldığı bütün parayı, tam da bir yankesiciye (Enver Dönmez) çarptıracakken son anda farkına vararak kurtarır...
Fakat evdeki diğer at ile araba, alacaklılarınca pazar da satılmıştır bile...
Cebindeki bir tabanca ve 340 lira tutarındaki para ile öylesine ortalıkta kalıveren Cabbar:
Yaşadıkları sefaletten kurtuluşu en başından bu yana; define bulmakta gören Hasan'ın, Hüseyin Hoca (Osman Alyanak) önerisine çaresizce mahkum bir hale gelmiştir...
Hani bir başka umudu da yok gibidir zaten...
Dakika 49...
Geride sizleri; siyah - beyaz olarak çekilmiş olmasına karşın çok renkli görüntülere haiz olan, "etnik" değil de "sınıfsal" kimlikler üzerinden toplumsal değerlendirmelerin yapıldığı bu "sinema klasiğinde", 51 dakikalık bir bölüm daha bekliyor olacak...
Keyifli seyirler,