Hesabım
    Temel İçgüdü 2
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    1,5
    Kötü
    Temel İçgüdü 2

    Sharon Stone’un Gözleri Dışında...

    Yazar: Ertan Tunç

    Temel İçgüdü 2 ve benzeri filmler, Hollywood üretim tarzının bir tür yan etkisi olma özelliğini taşıyor gibiler. Kabul etmek gerekir ki Hollywood, büyüleyici yapımlar yaratmakta ne kadar başarılı ise aynı büyüyü yerle bir etmekte de bir o kadar hatta en az o kadar başarılı gözüküyor. 1992 tarihli ilk Temel İçgüdü filmi; senaryosu için ödenen paradan, setteki tartışmalara, cüretkâr sahnelerinden Michael Douglas'ın özel yaşamındaki şok edici etkilerine kadar birçok tartışmayı beraberinde sürüklemiş, bir tür minimal cinsel-devrime yol açmış eşsiz bir sanat eseriydi. Bu başarısını; "femme fatalé" kavramına getirdiği yenilik ve canlılığa, cinsel hazlar konusunda açtığı tartışmalara, kusursuz oyuncu uyumuna, gizemli finaline, açık saçık sahnelerine yani hem sinemasal hem de sinemasal olmayan öğelerine borçluydu.

    Karşımızdaki Temel İçgüdü 2 ise, içerik açısından hiçbir söylemi olmayan tabiri caizse sanatsal açıdan kişiliksiz bir filmden öteye gidemiyor. Bu filmde de ilk filmde olduğu gibi çıplaklık ön planda ama yazarlar ve yönetmen önemli bir ayrıntıyı gözden kaçırmışlar. İlk film dikkatli bir şekilde izlendiğinde; "çıplaklık", "cinsellik" ve "şehvet" kavramlarının, aslında filmi izlemekte olan seyircileri oyunun bir parçası haline getirmek için kullanılmış enstrümanlar olduğu anlaşılır. Orada Verhoeven, kendi ülkesinde çektiği filmlerden hatırladığımız ve farkına vardığımız yorumlama yeteneğini konuşturmuş ve izleyicileri kadın olsun erkek olsun, ekranda gördüğü ritüelin heveskârı kılmayı başarmıştır.

    Filmin finalinde katilin kim olduğunu ortaya çıktığında dahi, Catherine Davis Tramell karakterine karşı duyulan hazda en ufak bir azalma olmaz. Hatta Nick Curran'a acımazsınız bile çünkü o "mükemmel olan"ı tatmıştır ve daha fazla görecek bir şeyi kalmamıştır. Çıplaklık; fantezileri harekete geçirmek, en gizli duyguları açığa vurmak ya da en azından bazı düşünceleri kışkırtmak için kullanılmıştır; oysa yeni filmde, çıplaklık sadece Sharon Stone'u sömürmek için kullanılmış. Öylesine zorlama sahneler var ki; örneğin, jakuzi başındaki yürüme sahnesi, Tramell'in terapi odasında saçını savurduğu sahne, Dr. Michael Glass ile tanışma sahnesi. Saymakla bitmez. İlk filmin dışavurumcu cinsellik anlayışı ve özgürlükçü feminist bakışı gitmiş yerine kadın vücudunu metalaştıran bir tür yozlaşma gelmiş.

    Tabii söz konusu olan bir devam filmiyse, hele iyi bir filmin devamı niteliğindeyse ilk filmle kıyaslamamak olmaz. Senaryo açısından bakıldığında, ilk filmle kurulan organik bağların sadece yeni filmin şaşırtıcı sonu için hizmet etmesi rahatsız edici gözükebilir ama derinlemesine düşünüldüğünde bu seçimin yerinde olduğu görülecektir. Nihayetinde; Tramell yazacağı romanlara hikaye yaratma çabasına girmiş hasta bir kadın, hâl böyle olunca da yeni senaryonun başlı başına ayrı bir film olamayacağı gerçeği su yüzüne çıkıyor. Tramell karakterini tanımış olmanın (bu durumda önceki filmden) izleyiciyi yan yatıracağı bir gerçek. Ayrıca devam filminde "mağdur"un polis yerine psikiyatrist seçilmiş olması da önemli bir adım, böylece Tramell iyi bildiği ayrıntıları, en az kendisi kadar iyi bilen biriyle karşı karşıya geliyor ve adeta egolar çarpışıyor. Glass'ın Curran'ın saflığını taşımıyor olması hikayeyi daha farklı bir noktaya götürmeyi başarıyor.

    Sonuçta, "içgüdü"lere dair bir film söz konusuysa yönetmen seçiminden de bahsetmek gerekir. Temel İçgüdü 2'yi önce Verhoeven çekecekti olmadı, daha sonra (benim de kişisel favorim olan) David Cronenberg çekecekti o da olmadı. John McTiernan ve Jan de Bont da düşünülen isimler arasındaydı, sonunda iş Michael Caton-Jones'a kaldı. Sonuç ortada.

    Aksiyon filmi konusunda uzmanlaşmak ile, düşünce deformasyonu konusunda uzmanlaşmak çoğu zaman kesişmez. Temel İçgüdü; seks, şiddet, şehvet gibi güdüleri temele alması gereken provokatif bir hikaye. Saatte 180 km hız yapan araba sahnesi çekmekle iş bitmiyor. Karakterlerdeki derinliğe ulaşmayı, bazı olgular konusunda fikir yürütmeyi gerektiriyor. Psikanalitik çözümlemelere, olgusal genellemelere ulaşmak hele ki polisiye türü sınırları içerisinde çok zordur. Michael Caton-Jones bu bakımdan oldukça başarısız hatta öyle ki, düğümü kopartan geriye-dönüş (flashback) sahneleri bile acemilikten payını almış.

    Temel İçgüdü 2; ilk filmin iki önemli özelliğini (histerik kadın kahraman ve cinsel açlık) kullanan, aslında bambaşka bir hikaye anlatmaya soyunan ama layıkıyla başaramayan bir film. Tempoyu arttıran ve durağanlığa tek başına son verebilen müziklerinden daha güzel olan tek yanı ise Sharon Stone'un gözleri.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top