Her Japon Sevilmez
Yazar: Ali Ercivanİyi bir uyarlama yapmanın esası, uyarladığınız materyalin görsel karşılığını yakalayabilmek olmalıdır. Japon yapımı Tony Takitani, bir kısa öyküden uyarlama. Çok da güzel, ince bir öykü bu. Ama Tony Takitani, öykünün ele aldığı hiçbir temayı, hiçbir duyguyu perdeye yansıtamayan bir film.
Önce kısaca babasının, daha sonra kendisinin hayat hikayesini izlediğimiz Tony Takitani, yalnız bir adam. Bu yalnızlığın türlü sebepleri var. Babasının ona verdiği Tony ismi sebebiyle çocukluğu boyunca yarı Amerikalı zannedilerek dışlanmış olması veya annesi doğumundan hemen sonra öldüğü ve babası da hiç evde olmadığı için kendi başının çaresine bakmayı öğrenmek zorunda kalmış olması gibi. Bütün bunların bir kısmını dış sesteki anlatıcı sayesinde öğrenebilirken, bir kısmını öyküyü okumadan öğrenmemiz pek mümkün değil.
İyi bir görüntü yönetmeninin de desteğiyle, göze güzel gözüken kadrajlar oluşturmak ve minimalist bir biçemin üzerine öyküden parçaları dış seste okumakla bir edebiyat uyarlaması yapılamıyor, ne yazık ki. En azından, yapılmaması gerekir. Genel olarak Uzakdoğu sinemasında, özelde Japon sinemasında yaygın olan göz boyamaya elverişli estetik, Tony Takitani'yi kurtarmaya yetmiyor.
Çünkü o güzel resimlerin hiçbiri öyküyü anlatmıyor. Dış sesi kaldırdığınızda, geriye bir film kalmayacak. Kendini tekrarlayan kamera açı ve hareketleri, şık ama boş kadrajlar. Ne İkinci Dünya Savaşı sonrası Japonya tarihiyle baba oğlun kaderleri arasındaki bağı anlatabiliyor film; ne Tony Takitani'nin çizimlerini (hatta göstermekten bile kaçınıyor bu çizimleri); ne de eşine neden aşık olduğunu, kadının giysilerle ilişkisini. Dış sesle bile anlatamıyor.
Bir de şu gibi detaylar var tabii: 40 küsur yaşındaki bir adamın gençliğini de peruk takıp aynı oyuncuya oynatmaya kalkarsanız, nasıl ciddiye alınabilirsiniz ki? Türk filmleriyle ilişkilendirmeye alışık olduğumuz türde amatörlükler bunlar. Bir Uzakdoğu filminde hoş görmemiz için herhangi bir sebep var mı?
Ya da kilit öneme sahip bir trafik kazası sahnesini, siyah üzerine cılız bir fren sesi efektiyle kotarma çabasını? Birçok kişinin, açıkça söylenene kadar, bir kaza gerçekleştiğini ve birinin öldüğünü anlaması bile güç.
Uzakdoğu filmlerinin tüm dünyada iyi prim yaptığı bir dönemde olduğumuz gerçek. Ve kaşla göz arasında nice kötü filmleri yutuyor insanlar. Oryantalizmin bize de sirayet etmiş bir boyutu bu. Tony Takitani için de aynı şey olası. Ben yine de kendi gördüğümü söyleyeyim. Ortada çok güzel bir öykü var. Ama bu öyküden sinema çıkarılamamış. Çünkü sinema, tek başlarına anlamları olmayan şık kadrajlardan ibaret değildir. Dış seste okuttuğunuz kelimelerin görsel karşılıklarını da perdeye yansıtmanız gerekir. Yoksa o bir film değil, bir klip olur. Tony Takitani de en iyi ihtimalle bir klip. Güzel bir öyküyü size ancak yarım yamalak dinletirken, arka planda da şıkça bir takım resimlerin aktığı amatör bir klip. Daha fazlası değil.