Dar Alanda <br>Kedi-Fare Oyunları
Yazar: Ali ErcivanKorku sinemasının üstadı Wes Craven, yıldızı giderek parlamakta olan iki genç oyuncuyla birlikte, büyük kısmı bir uçağın içinde geçen bir gerilim filmi ile karşımızda. Tıpkı fragmanı gibi, Gece Uçuşu (Red Eye), bir romantik-komedi tadında başlıyor. Ama özellikle müzik kullanımının hissettirdiği gibi, kısa sürede bir gerilim filmine dönüşüyor.
İlk on dakika boyunca karşımızdakinin oldukça kötü bir film olacağını hissetmemizin sebebi, bu romantik-komedi havası değil elbette. Karakterleri tanımlamak ve filmin ileri aşamalarında işe yarayacak çeşitli bilgileri vermek için, ardı ardına bir açıklayıcı diyalog bombardımanına tutuluyoruz. Bu canımızı biraz sıkıyor. Ama uçağa girip esas entrikaya dahil olduğumuz andan itibaren, bu nahoş girişi unutuyoruz.
Şunu baştan belirtmek lazım. Gece Uçuşu, senaryonun acemice açılışının da işaret ettiği gibi, bir televizyon filmi havasından hiç kurtulamıyor. Yine de boşa vakit harcamayan, tempolu anlatımı ile ilginizi sürekli ayakta tutmayı başarıyor. Havaalanında tanıştığı genç adamla uçakta da yan yana koltuklara düşen genç bir kadın, bu adamın aslında bir kiralık katil olduğunu öğreniyor. Eğer çalıştığı otelde bir gece konaklayacak olan politikacının odasının değiştirilmesini sağlamazsa babası öldürülecek. Ama cesur kızımız, hem babasını korumanın hem de politikacıyı kurtarmanın bir yolunu bulmaya çalışıyor.
Wes Craven'ın uçak içinde belli bir klostrofobi hissi yaratmayı başardığını söyleyebiliriz. Ama aynı başarıyı, tanıtmak için uzun uzun vakit harcadığı yan karakterleri değerlendirmekte gösteremediğini de belirtmek lazım. Zoraki gerilimler yaratmak için kullanılmış ama ne öykü akışında yeterince işlevi olan ne de harcanmaya cesaret edilebilmiş birçok karakter arz-ı endam ediyor uçak sahnelerinde.
Sanırım en sağlıklısı çok şey beklememek. Mizahı da eğreti duran Gece Uçuşu, kapalı alan malzemesini de yeterince değerlendiremiyor. Ama evde pineklerken televizyonda karşınıza çıkan herhangi bir filme yaklaştığınız gibi yaklaşırsanız, gayet iyi vakit geçirmeniz olası. Özellikle de uçaktan indikten sonraki final sekanslarında.
Oteldeki kahramanımız, filmin en sevilesi karakteri sayılabilecek lobi görevlisi genç kız olurken; filmin en başarılı kısmında, başrol oyuncumuz Rachel McAdams, boyalı saçlarıyla pek bir komik gözüken Brian Cox'un bedeninde can bulan babasını kurtarmaya çalışıyor. Bilinçli bir şekilde fazlasıyla ilk Çığlık (Scream) filminin finalini hatırlatan sekans, Wes Craven'ın aşina olduğu domestik mekanlarda ne kadar usta olduğunu kanıtlar nitelikte.
Dediğim gibi, bir televizyon filminden fazlasını beklemediğiniz sürece, gayet iyi vakit geçirebileceğiniz bir gerilim filmi Gece Uçuşu. Sanırım en büyük işlevi, Amerika'da çok sevilen Rachel McAdams'ın ve 28 Gün Sonra'dan (28 Days Later) beri gündemimizde olan Cillian Murphy'nin kariyerlerini beslemek. Özellikle Murphy için, '60lı yıllarda İrlanda'da yaşayan bir travestiyi canlandırdığı yeni Neil Jordan filmi Breakfast On Pluto ile adının olası Oscar adayları arasında anıldığı şu günlerde, görünürlüğünü artırmak açısından oldukça yerinde bir araç olduğu kesin.