Uçurtma Avcısı
Yazar: Orkan ŞancıÖmer Seyfettin'in "Kaşağı" adlı kısa öyküsü, sanırım okuyan herkesi zamanında etkilemiştir. Göz koyduğu kaşağıyı kırınca suçu kardeşine yükleyen o karakteri hatırladınız mı? İftira atmak, sonra suçluluk duymak, geçmişten kurtulamamak, birşeyler yapmaya çalışmak ama geç kalmak; kefaret.
Bu tema kısa süre önce Kefaret filminde tüm hüznüyle çıkmıştı karşımıza, şimdiyse Marc Foster'ın Uçurtma Avcısı filminde rastlıyoruz. Emir, annesi doğum sırasında öldüğü için babasıyla arasında mesafe olan bir çocuk. En yakın arkadaşı, kahyalarının oğlu Hasan. Afgan çocuklarının Taliban rejimi öncesinde en büyük zevki olan uçurtma yarışmalarından birine katılırlar. Burada Hasan'ın başına gelen trajedik bir olay, ikisinin de hayatını bütünüyle değiştirir. Emir, Hasan'a sırtını dönüp kaçtığı için kendini hiç affetmez.
Bir ABD yapımı olmasına karşın büyük bölümünde karakterlerin Afganistan Farsçasıyla konuştuğu bir film Uçurtma Avcısı. Ancak kullandıkları sözcüklerin melodisine kısa sürede alışacaksınız. Taliban öncesi ve sonrası ülkedeki hayatın nasıl farklılaştığını anlatırken "recm" gösterecek kadar ileri giden, duygularını gizleyemeyen, evet, kesinlikle ABD yapımı bir film.
Senarist David Benioff'un yeteneğine 25. Saat ve Troy'dan aşinayız. Yönetmen Forster'la Stay'den sonraki ikinci işbirliğinde Benioff, Khaled Hosseini'nin aynı adlı romanını uyarlamış. Bir roman uyarlamasına yakışır şekilde karakterlerin farklı dönemlerdeki hallerine, bizzat kendi içlerindeki ve yaşadıkları mekanlardaki değişime tanıklık ediyoruz. Emir, Rus işgali nedeniyle babasıyla birlikte ABD'ye göç etmek zorunda kalır. Yıllar sonra çocukluk hayaline ulaşır, başarılı bir yazar olur. Ancak eski bir aile dostundan gelen telefon, onu zaten bir türlü kurtulamadığı geçmişine geri götürür. Olaylar zinciri, geçmiş ile gelecek arasında sıkışmış başkarakter Emir'in bu yolculuğuyla devam eder.
Forster, Monster's Ball'da yönettiği Halle Berry'ye Oscar kazandırmıştı. Finding Neverland'de Johnny Depp'in adaylık kazanmasında önemli pay sahibiydi. Oyuncularını önemseyen, onları gerektiği kadar özgür bırakan, en iyi performanslarını ortaya çıkarmalarını sağlayabilen bir yönetmen. Ne var ki bu kez başrol, United 93'den simasını hatırlayabileceğiniz Khaled Abdalla'ya emanet. Filmde geri kalan herkesin ondan daha iyi oynadığını söyleyebiliriz, buna Emir'in ve Hasan'ın çocukluğunu oynayan iki küçük aktör de dahil.
Uçurtma Avcısı, aslında gayet anlamlı bir hikaye barındırmasına rağmen Forster, kaderci, itici olacak kadar ahlakçı, ABD'yi cennet gibi göstermekte de bir o kadar ısrarcı bir film çekmiş. Post prodüksiyon masasında yaratılan güzelim uçurtma yarışı sahnelerinin hatırı var. Ama Taliban'ın uçurtmaları yasaklayışı bu kadar basit bir ayrıntı gibi nasıl geçiştirilir? Taliban diye on tane sakallı adam, Rus işgali diye caddede yürüyen on tane asker göstermek, biraz kolaycılık değil mi? Tıpkı ABD gibi, düşmanını anlamaya çalışmayan, konu "kötü adam" olduğunda nedenselliği boşlayan bir anlayış var.
Yine de; filmde, kuşkusuz romanın bir armağanı olan güzel replikler var. Emir'in babasının "aslında tek bir günah var, o da hırsızlık. Diğer tüm günahlar, hırsızlığın farklı versiyonları" demesi gibi. Sonuçta, ezber bozmak bir yana yoğun ahlakçı klişeler yüzünden, anlatmaya çalıştığı hikayenin güzelliği gölgede kalan bir film. Belki de, Afgan topraklarından kopup gelen bir ismin çok daha fazlasını katabileceği, doğru yönetmenini bulamamış, kopup boşluğa giden bir uçurtma gibi...