Hesabım
    Ölüler Ülkesi
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    4,0
    Çok İyi
    Ölüler Ülkesi

    Usame Bin Zombiler

    Yazar: Ali Ercivan

    Son yıllarda yeni yeni zombi filmlerinin, yeniden çevrimlerinin ve hatta parodilerinin dikkat çekici sayıda üretilmeye başlandığı düşünülürse, önünde sonunda bu alt türü yaratan isim George A. Romero'nun da geri dönüş yapması kaçınılmazdı tabii. Romero, daha geniş yapım olanaklarından da faydalanarak çektiği Ölüler Ülkesi (Land Of The Dead) ile, zombi filmlerinin toplumsal ve siyasi bir alegori aracı olduğunu hatırlatıyor bize.

    Öyküyü şöylece bir özetleyelim isterseniz: Paul Kaufman adında bir adam, zombilerin hakimiyeti altındaki toprakların ortasında, WASP (Beyaz, Anglo-Sakson, Protestan) değerleri üzerine inşa edilmiş bir kurtarılmış alan oluşturmuştur. Elit bir sınıf için yaratılmış bu alışveriş merkezi benzeri dünya, zombileri dışarıda tutacak sınırlarla korunmaktadır.

    Ancak, o sınırların ötesinde zombilere karşı bir savaş da sürmektedir. Bu gayri resmi savaşı, ordu değil, paralı askerler yürütmektedir. Ve savaşın temel işlevi, zombilerin hakim olduğu alanlarda mevcut bulunan kaynakların Fiddler's Green adlı kente aktarılmasıdır. Fakat bir gün, Kaufman ile adamlarından birisi arasında ortaya çıkan çıkar (ve sınıf) çatışması sonucu, bu adam kenti kendi silahı ile vurmaya karar verir. Ve bu kent, bir gökdelenden ibarettir.

    İşte tam da bu sırada, bazı zombiler zeka işaretleri göstermeye başlamışlardır. Önce silah kullanmayı öğrenirler, sonra sınırları aşmayı ve nihayetinde, kendilerini oyalamak için kullanılan havai fişeklere takılmamayı.

    Şimdi, insan ister istemez, Amerika'nın bir dönem çıkarları doğrultusunda yetiştirdiği ve kullandığı Usame Bin Ladin'in gün gelip Amerika'ya karşı dönmesini ve 11 Eylül 2001'de bu ülkenin temsil ettiği her şeyi simgeleyen İkiz Kuleler'in vurulmasını hatırlıyor. Dead Reckoning adlı silahın namlusu gökdelene çevrildiğinde, 11 Eylül olaylarını anımsamamak için dünyadan bihaber olmak lazım zaten.

    Burada zombiler, sinema yazarlarının veya teorisyenlerinin "öteki" diye tanımlamaya bayıldığı bir noktada duruyor elbette. Bu öteki, Amerika'nın taşralısı da oldu geçmişte; içinde barınan azınlıklar da. Yani Romero filmlerinin siyasi zemini açısından, Ölüler Ülkesi de farklı bir yerde durmuyor. Tek fark, artık 11 Eylül saldırılarını görmüş bir dünyada yaşıyor olmamız.

    Romero, derin bir sınıfsal uçurum üzerine kurulmuş Amerikan sisteminin çökmesinin -veya daha küçük ölçekte, saldırıya uğramasının- kaçınılmaz olduğuna vurgu yapıyor. Amerika'nın kendini beslemek adına sınırları dışında yürüttüğü bütün faaliyetlerin bir gün geri tepeceğini ve açıkçası, bunun kaçınılmaz olduğu kadar da gerekli olduğunu söylüyor. Çünkü, temellerinde ayrımcılık, ırkçılık ve eşitsizlik olan bir sistem bu.

    Elbette, Romero'nun aslında en ciddiye alınması gereken tarafı, bu mesajı kimsenin gözüne sokmuyor olması. Romero, öncelikle bir zombi filmi yapıyor. Ölüler Ülkesi de önceki filmleri kadar kanlı ve eğlenceli ("kanlı" ve "eğlenceli" tanımlamaları arasında ille de bir neden-sonuç ilişkisi kurduğum sanılmasın lütfen). Özünde bir popcorn filmi ve bu anlamda son derece başarılı. Bu esnada da, Hollywood'un muhafazakar kanadının silahını tersine çevirerek, seyircinin siyasi mesaja kendi başına ulaşmasına olanak sağlıyor.

    Ölüler Ülkesi, bir Romero filmine dair bütün beklentilerinizi karşılıyor. 11 Eylül'ün öncesi, sonrası ve kendisine dair de cesur ve yerinde tespitler yapıyor. Artık zombilerin zekaları da geliştiğine göre, Romero'nun bu türü taşıyacağı bir sonraki adımı da merak ediyor insan.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top