Hepsi Film İcabı...
Yazar: Murat Emir ErenVaat Edilen Cennet bağlamında, Türkiye'ye dağıtımı yapılan filmlerin artık eskisi kadar "düz" bir "çeşitsizlik" göstermediğini, siyasal-güncel içerikli ülke sineması örneklerini de artık vizyonda görebiliyor oluşumuzu konuşmak, filmin konusuna binanen İsrail-Filistin meselesini ortaya atıp beylik kelamlar etmek, filmin yönetmeni ve oyuncularıyla ilgili bir kaç kelimeyle de filme dair yazıyı tamamlamak mümkün. Bu nasılsa bir yerlerde yapılır. O yüzden bunları at çöpe gitsin...
Belli bir jenerasyonun kendini bildiğinden beri varolan İsrail-Filistin husumeti dahilinde yaşanan ne varsa bölge haricindekiler için haber bülteni grafiğinden ibaretti. Kimsenin ses etmeye ne mecali vardı, ne de cesareti. Vaat Edilen Cennet'te o grafiklerdeki çubukların, rakamların, istatistik verilerin, üç cümleyle geçiştirilen "acil haber"lerin, duygu sömürgeni haber belgesellerinin duygusal müzik eşliğinde verdiği kanlı revanlı görüntülerin bu hissiz halinden ötesini bulmak mümkün. Pek mi acı, pek mi sert, pek mi dürüst gelir izleyene bilinmez.
Başta da söylediğim gibi haber bültenlerinden öteye gidemeyen bilgilmize binanen, özellikle son yıllarda her ülkenin korkusu "intihar komandosu" eylemleri hakkında hepimizin zihninde bir yargı söz konusu. Ele aldığı konu minvalinde, hiçbir şeyi aklamadan, hiçbir şeyi karalamadan meramını aktaran Hany Abu-Assad'ın kameranın sağrısından tutan ellerinden öpülmeli, edilmeli.
Filistin'in belki de en bir trajik görünümlü (Tel Aviv ile olan yakınlığını da hesaba katınca) kenti olan Nablus bölgesinde, araba tamir ederek kendilerine izin verildiği kadar yaşayan Said ile Khaled'in öyküsü, umutsuzluğun, bir yaşama sahip olamamanın ve neyin içine doğulmuşsa, o kadere razı olmanın resmi biraz da. Şu şunun resmi, bu bunu anlatıyordu, o öyleydi saçmalığına son verip, başrol oyuncuları Kais Nashef (Said) ve Ali Suliman'ın (Khaled) yüzünden perdeye yansıyanın ne denli gerçek hislere, gerçek bir yaşama işaret ettiğine bakmak gerek.
Hamas'ın olduça güçlü olduğu bir bölgede, gerek İsrail işbirlikçisi olarak, gerekse Hamas'a katılarak hayatlarını harcamış babalara, aile fertlerine sahip Said ve Khaled. Buradaki yoksulluk, normal bir yoksulluk değil, özellikle Batı Şeria'da olduğu üzere sınır ticareti şansları da yok. Khaled'in babası topal, bir bacağını İsrail askerleri yaptıkları bir baskında vurmuşlar. Said'in babası ise ölmüş, işbirlikçi olduğu için Filistin'de idam edilmiş... Tüm bunlar filmden değil de bir Can Dündar belgeselinden sevimsiz sıfatlar gibi görünüyor. Ne de olsa filmin hikayesi bunlar sadece. Ama gerçekle filmin bileştiği nokta burada yatıyor. İki intihar komandosu adayı olarak filmde ismi zikredilmediği için bizim de yazıda anmamamız icap eden bir örgüte, eş dost vasıtasıyla getirilen bu iki arkadaş, Tel Aviv'de gerçekleşecek eyleme hazırlanıyorlar. Daha önce hiç giymedikleri elbiseleri giyip, yemedikleri yiyecekleri giyiyorlar. Ve doğru eyleme... Ama nasıl olacak? Nasıl gerçekleşecek?
Şüphesiz bu kısmını filme bırakmak gerek. Filmin yalın dili sayesinde oluşan gerçeklik duygusu, Said ve Khaled rolündeki Kais Nashef ve Ali Suliman'ın enfes, alınlarından öpülesi performansları, Vaat Edilen Cennet'in altın tepside bizlere sunduğu kimi güzellikler. Aynı şekilde filmin denge unsuru olarak sağduyu sahibi bir hanım kızı canlandıran Lubna Azabal'ın insan üstü oyunu da filmin artılarından sadece biri. Tüm bunların birleşip, filmin muhteşem finaline doğru bizi sürüklemesine izin verdiğimizde ise sinema salonu insana dar oluyor, çıktığımızda tüm bunların iki üç saat sonra aklımızdan çıkmasına engel teşkil ediyor.
Hiç değilse, haberlerde izlediğimiz Filistin görüntülerinden aklımıza kazınan o saçma prototipten tam anlamıyla sıyrılmış, gerçekten de gerçek bir portre kalıyor hediye olarak hafızalamıza... İnsanın kendi yaşamından, zarar vereceği insanların yaşamından vazgeçirilmesinin nasıl bir şey olduğunu anlatmak gibi bir büyük sorumluluğu başarıyla üstleniyor ve Said rolündeki Kais Nashef'in gözlerinden tam aortumuza saplayıveriyor film. O an krizlerden krizlere gark oluyoruz. Feleğe isyankar oluyoruz salonda. Ama nafile... Vaat Edilen Cennet'i tüm bunlar ve daha nice meziyeti büyük bir film yapmaya yetiyor da artıyor bile...
Evet hepsi normalde "film icabı". Gerçekten! Hepsi film icabı...