Bol Politika Az Wim Wenders
Yazar: Ertan TunçWim Wenders'ın, 11 Eylül olayı çerçevesinde Amerika'yı eleştirmeye çalıştığı Bolluk Ülkesi filmini hiç beğenmediğimi söyleyerek başlayayım. Zaten Wenders'in 1993 yapımı In Weiter Ferne, So Nah! adlı filminden bu yana çektiği hiçbir filme de ısınamadım.
Bolluk Ülkesi filminin en büyük sorununun zamanı bolca kullanmış olması, olayları haddinden fazla uzatmış olması gibi gözüküyor. Belki de yarım saatte anlatılabilecek bir hikayeyi iki saati aşkın gibi seyirciyi çileden çıkaracak bir süreye taşımış yönetmen. Hal böyle olunca, filmi sıkılmadan izleyebilmek, detaylara ve ana düşünceye konsantre olabilmek de imkansızlaşıyor. Bir süre sonra artık ne Lana'nın ne Paul'ün ne olacağını, ne yapacağını merak ediyorsunuz ki bir filmi sürükleyen en önemli duygunun "merak" olduğu hesaba katılırsa, filmin gidişatının bir ızdıraba dönüşeceğini tahmin etmek güç olmasa gerek.
John Diehl'in başarıyla canlandırdığı savaş gazisi Çavuş Paul karakterinin ve hırdavatçı yardımcısının bir zamanlar askerde ast-üst ilişkisi içinde olduklarını ve Paul'ün Vietnam'da maruz kaldığı turuncu gaz yüzünden acayip bir hal almış şizofrenik belirtiler gösteren paranoyak, güvenlik anlayışıyla bozmuş savaş yanlısı bir muhafazakar olduğunu ve bizzat kendisi için çalıştığını anladığımız an film bitseydi müthiş olurdu.
Ama hikayeyi dallandırıp budaklandırarak gerçekleri görmüş, pasifist bir yeğeni filme dahil edip, sanal operasyonlar düzenlemek, dinin kanatları altına almaya çalıştığı yoksulları, Amerika'nın evsiz sorununa bulduğu cılız çözüm aş-evi uygulamasını senaryoya dahil etmek ve ajitasyonu, taraflılığı insanların gözüne sokmak filme çok şey kaybettirmişe benziyor.
Belki film 11 trilyon doları aşan bir değerle dünyada dönen paranın üçte birine sahip bir ülkenin refah içinde yaşayan, dünyadan habersiz insanlarına gerçekleri gösteren bir ayna tutmak, hatta yüzlerine sersemletici bir tokat atmayı başarmış olabilir ama tüm bunların farkında olan kişilere yeni bir şey söyleyemediğini de kabul etmek gerekir. Tüm dünyada tırmanan Amerikan karşıtlığına ve kökenlerine dair filmin tek çarpıcı bulduğum yeri, Lana'nın başka bir ülkede 3000'i aşkın masum insanın ölümüne yol açan 11 Eylül saldırısını duyunca sevinen insanların sıradan, normal hatta iyi insanlar olduğunu söylediği sahne. Ki öteki dünya zaten bunun çoktandır farkında...
Tüm bu değerlendirmeler ışığında Bolluk Ülkesi'nin yaygın bir kanıyı yapılandıran bir sinema filmi olması kabul edilebilir ve bu açıdan bakıldığında bir eksikliği kapatıyor gibi gözükebilir; ama sanatsal açıdan bakıldığında ortada sağlam bir eserin olmadığını itiraf etmek gerekir.
Görüntü çalışması ve Diehl'in performansı haricinde filmin elle tutulur bir tarafı yok, böyle olunca da filmi beyazperdede izlemenin sinemasal açıdan bir kazanç olacağını düşünmek yanlış olur. Wenders'in Bolluk Ülkesi, bu filmin yönetmeni kim acaba bile dedirtemeyen, politik bir tavra kurban edilmiş gereğinden fazla uzun bir dram. Nerede o Himmel Über Berlin'i, Paris,Texas'ı çeken ve bize bulutları sevdiren ve Berlin'i hissettiren, kartal gibi uçmamızı sağlayan yönetmen?