Hesabım
    Karayip Korsanları: Dünyanın Sonu
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,0
    Ortalama
    Karayip Korsanları: Dünyanın Sonu

    <b>Karayip Korsanları</b> <br>Ölüm Kalım Savaşında

    Yazar: Ali Ercivan

    Birbirinden büyük serilerin birbirinden iddialı devam filmleriyle, Holywood’un gişede en güçlü yılı olması beklenen 2007’nin ağır toplarından Karayip Korsanları: Dünyanın Sonu vizyonda! Geçtiğimiz sene Ölü Adamın Sandığı’na eleştirmenler biraz dudak bükmüş ama bu durum, kitlelerin filme akın etmesine ve serinin ikinci adımının tüm zamanların en çok para kazandıran yapımlarından birine dönüşmesine engel olmamıştı. Geçtiğimiz haftalarda Örümcek Adam 3’ün yarattığı genel hayalkırıklığı hissinin ardından, seyircinin beklentileri yine bu seriye yönelmiş durumda.

    Serinin üçüncü ve şimdilik son filmi Dünyanın Sonu, korsanların bu dünyadaki günlerinin sona ermekte olduğu, Britanya İmparatorluğu’nun onların kökünü kazıdığı gerçek tarihsel dönemi fon alıyor. Fakat özünde fantastik bir film olduğundan, en azından bu film serisi dahilinde, korsanların yeryüzünden silinip gitmesine yaratıcıların gönülleri razı olmuyor. Kahramanlarımız, Doğu Hindistan Ticaret Şirketi’ne karşı şanlı bir karşı duruş gerçekleştiriyor.

    Kaptan Jack Sparrow’u geri getirmek ve korsan lordlarını toplayıp direnişi başlatmak için dünyanın uzak ucuna doğru yola çıkan karakterlerimizin öyküsü, ilk iki filme kıyasla çok daha karanlık bir tona sahip. Özellikle ikinci filmin başarısında, öne çıkan komedi dozunun etkisi büyüktü. Dünyanın Sonu, aynı ölçüde büyük bir eğlence sunmuyor doğrusu. Komedi daha geri planda. Aslında aksiyon da öyle. Sanki filmin finalini oluşturan uzun ve görkemli savaş sahnesine saklanmış bu alandaki tüm kozlar. Süresi üç saate yaklaşan filmin yaklaşık iki saati, finale hazırlıktan ibaret gibi.

    Kendi adıma şunu söyleyebilirim ki, her ne kadar sıkılmadan izlemiş olsam da, Dünyanın Sonu en az zevk aldığım Karayip Korsanları filmi oldu. Hem daha az eğlenceli hem de çoğu zaman kafa karıştırıcı bulduğum için sanırım. Önceki iki filmde karşımıza çıkmış tüm karakterler ve işlenmiş tüm öyküleri sonuca bağlamak gibi bir amacı var, üçlemenin son filminin. Fakat öykü ve kimi karakterler o kadar çok yön değiştiriyorlar ve bize o denli fazla bilgiyle açıklama sunuluyor ki, bütün bunların gerçekleştiğini perdede görene kadar aslında ne olup bittiğini anlayamadığınız noktalar çıkması muhtemel. Önceki filmlerin basitliğini sağlayamıyor olmak, Dünyanın Sonu’nu takip etmesi zor bir film haline getirebiliyor.

    Yine de, özellikle yurtdışında çoğu eleştirmenin yapmakta olduğu gibi, filme burun kıvıracak değilim. Sonuçta bu filmden beklediğimiz birçok şeyi pekala alıyoruz. Johnny Depp ile Geoffrey Rush’ın ne denli eğlenerek rol yaptıklarını izlemek bir keyif. Keira Knightley de bu filmde iyiden iyiye güçlü bir kadın kahramana dönüşüyor. Şimdiye kadar daha geri planda kalmış falcı Tia Dalma karakterinin bu kez kilit bir role dönüşüyor olması, beklenmedik ve tatmin edici bir gelişme. Davy Jones rolündeki Bill Nighy’yi bir sahnede kısa süreliğine efekt desteği olmadan, gerçek yüzüyle oynarken görmek de güzeldi doğrusu. Başarılı İngiliz oyuncu, bu rolde gözleri ve vücut dilini kullanarak büyük başarı sağlıyor.

    Finaldeki savaş sahnesi de, akıl almaz aşırılığına rağmen, son derece doyurucu. Özellikle, Doğu Hindistan Ticaret Şirketi temsilcisi Lord Cutler Beckett’in politik silahlarının çökmesiyle birlikte savaşın bizzat içinde donanmasının liderliğini yapmak zorunda kaldığında tutulup kalması ve bunu takip eden sahne son derece etkiliydi. Korsanların çağıyla onu gerçek hayatta yok etmiş olan medeniyetin karşıtlığının bu filmde yaratılan en somut görünümüydü herhalde bu kısım.

    Dünyanın Sonu’nun en zayıf halkası Orlando Bloom olarak görülebilir. Film boyunca en çok gelgiti yaşayan karakterinin çelişkilerini pekala yansıtabiliyor aslında Bloom. Sadece, filmin sonunda kendisine yüklenen rol, en basitinden görünümüyle -kostümü ve makyajıyla- bebek yüzlü oyuncuya pek oturmadığı için işlemiyor.

    Chow Yun-Fat’ın beklediğimizden daha az gözüktüğü, Keith Richards’ınsa korsanların bir nevi yasal sorumlusu ve Jack Sparrow’un babası olarak ufak rolünde gayet başarılı olduğu film (gerçi altyazılar çevrilirken bu baba-oğul ilişkisinin farkına varılmamış belli ki); devam filmlerine de müsait bir şekilde sonlanıyor. Geçtiğimiz sene X-Men : Son Direniş için de yaptığımız uyarıyı tekrarlamakta fayda var: Tüm Karayip Korsanları filmlerinde olduğu gibi, Dünyanın Sonu’nda da kapanış jeneriğinin ardından gelen önemli sayılabilecek bir sahne var. Salonu terk etmekte aceleci davranmayın ya da gerekli gördüğünüz durumlarda jeneriğin yarıda kesilmemesi için salon görevlilerini uyarın.

    Geçtiğimiz filmin de çok olumlu eleştiriler almamış olmasına rağmen ne denli büyük bir gişe başarısına ulaştığını düşünecek olursak, aynı şeyin bu kez de tekrarlanması olası. Bu kadar merakla beklenmiş az film olmuştur bugüne kadar. Fakat Ölü Adamın Sandığı’ndan çok zevk almış biri olarak, bu filmin aynı ölçüde eğlenceli olmadığını düşündüğüm için, Dünyanın Sonu’nun aynı popülariteye ulaşacağına dair biraz kuşkum var. Özellikle komedi unsuru olması amaçlamış minik Jack Sparrow hayallerinin çoğunlukla zayıf espriler ürettiğini ve işe yaramadığını söylemeliyim. Yine de Örümcek Adam 3 tipi bir hayal kırıklığı yaratmasını olası görmüyorum bu filmin. Geniş seyirci kitlelerinin beklentileri karşılanacaktır.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top