88 Dakika
Yazar: Orkan ŞancıBazen dışarıdan iyi gibi görünen birliktelikler iyi sonuçlanmayabiliyor. Bakınız Tom Cruise-Nicole Kidman, ya da işte Jon Avnet-Al Pacino. Oysa birbirlerine nasıl da uygunlar öyle değil mi; iyi bir yönetmen- efsanevi aktör. Jon Avnet, ilk uzun metrajı, 1991 tarihli Kızarmış Yeşil Domatesler'de o dönemin taze-Oscarlı Jessica Tandy'sini yönetmiş, çoğumuzun bugün bile keyifle izlediği sıcacık bir iş ortaya çıkarmıştı.
Prodüksiyon ağırlıklı kariyerinde vizyona girmiş sadece 5 sinema filmi bulunan Avnet, TV dünyasında geçen, şahsen çok beğendiğim Up&Close and Personal'ı çeken adam aynı zamanda. Gelgelelim, sinema yönetmenliği kariyerine uzunca bir süre ara vermesine neden olan Red Corner'da su katılmamış bir Çin yönetimi düşmanlığı sergilerken Richard Gere'in politik görüşlerinin kurbanı olan da oydu.
Sözü Avnet-filmografisinden açıp Red Corner'a getirmemiz boşuna değil. Richard Gere'in bu filmde poposunu gösterecek kadar cüretkar oynaması filmi nasıl iyi yapmamışsa, Al Pacino'nun 88 Dakika'da neredeyse her sahnede -vücudunun tamamı ile- görünmesi de, boşuna.
Belki de yapımcıların Al Pacino'nun başrolde olduğu bir filmi çekildikten neredeyse 3 yıl sonra vizyona sokmasından anlam çıkarmalıyız. Kaldı ki, günümüzde birçok başrol oyuncusunun, oynadıkları filmi ilk kez festivallerde izleyebildiğini hatırlayacak olursak, Pacino'nun bu filmi henüz görmemiş olması bile mümkün.
Pacino, FBI için çalışan adli-karizmatik psikiyatrist Dr. Jack Gramm rolünde. Bir seri katil, idamına saatler kala masum olduğunu söylüyor, kendisini içeri tıkan Dr. Gramm'den kararını gözden geçirmesini istiyor. Derken Dr. Gramm, garip bir cep telefonu görüşmesi yapıyor, yaşamak için 88 dakikası kaldığını öğreniyor.
Bu andan itibaren film, "zamana karşı yarış" temposuna büründüğünü iddia ediyor. Popüler Tv dizisi 24 ve yüzbinadet Japon korku filminden aşina olduğumuz "kısıtlı süre gerilimi" içerisinde kahramanımız, seyirciyle birlikte kötü adamın kim olduğunu bulmaya çalışıyor. Dr. Gramm'in süresi başladığında filmin de geriye 88 dakikası kalıyor ki inanın bir Amerikalı eleştirmenin belirttiği gibi bu sürenin 87 dakikası uzun!
Kastingde Alicia Witt ve Leelee Sobieski gibi iki güzel yeteneğin dışında William Forsythe ve Deborah Kara Unger gibi oynadıkları çoğu filmde "rahatsız tipleri" canlandıran kaliteli isimler de mevcut. Potansiyeli yüksek, uygun bir kadro. Oysa tamamı, 10 yıl önce benzer konuda çekilmiş isimsiz bir video-filmdeki gerilimden fazlasını vaat etmeyen bir senaryo için ter döküyor. Sanki Pacino'nun adını duyan projeye balıklama atlamış. Hatta araya çeşit olsun diye TV dizisi Orange County'nin fakir çocuğunu da serpiştirmişler.
Kastingdeki bol kepçeliği olay zinciri-mekanlarda göremediğimiz için "fakir" bir gerilimden söz etmek mümkün. Bu fukaralık içerisinde kahramanımız gideceği mekanlara bazen bir taksiyle ulaşıyor, bazen onca yaşına rağmen koşarak bile yetişebiliyor. Pacino tek başına oynamaktan o kadar sıkılıyor ki her sahnede yanında biri olsun istiyor. O, son ana kadar bulmacayı çözmeye çalışırken bahse gireriz siz akşam ne yiyeceğinizi düşünmeye başlayacaksınız. Olup bitenler, umurunuzda olmuyor, Dr. Gramm peşindeki katili öğrendiğinde bile "vay be" diyemiyorsunuz.
Aklı sürekli cinayet çözmeye odaklı bir psikiyatristin öğrencilerinden bile şüphelenecek kadar ciddi bir paranoya içine düşmesi, ancak böyle zayıf bir senaryoyla mahvedilebilirdi. Filmin akılda kalan hiç mi cümlesi yok; var tabii. O cümle, "Avnet ve Pacino, bu filmde ne anlatmak istedi" sorusunun yanıtında gizli, Filmin sonlarına doğru belirginleşen cümle şöyle: "Adaleti sağlamak için bazen hile yapmak gerekebilir."
Tanıtım fotoğraflarına bakıp filmde elinde silah, yüz ifadesi çelikten, Heat'ten fırlamış bir Pacino portresi göreceğinizi düşünebilirsiniz. Bilin ki "gişe başarısı için bazen hile yapmak gerekebilir".