Hesabım
    Aldatan Yürek
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,0
    Ortalama
    Aldatan Yürek

    Anne Bana Bira Al!

    Yazar: Murat Emir Eren

    70'li yılların, hatta 80'lerin renkli olduğu kadar çileli yolları, o dönem çocuk olan şimdiki yetişkinlerin kaleminden yeni yeni yansıyor yüzümüze. Daha da yansıyacak kuşkusuz. Çünkü dünyanın akıl almaz bir hızla değiştiği, özgürlüklerle, tabuların çöpe atılmasıyla açılan kapıdan, istismarın, sapkın yolların da sızması tam da bu dönemlere denk düşmekte kimileri için. Tüm dünyayı modasıyla, müziğiyle, düşünce devrimiyle etkisi altına alan bu muhteşem dönemlerde, kendisini bir çöp arabasının içinde öğütülürken bulanlar da oluyordu elbette.

    Kuşkusuz, bunda ne dönemin ne de gerekli düşünce evriminin bir kabahati yoktu. Ancak son dönemde izlediğimiz bir çok aile faciasının, bu yıllar içersinde çocukluğunu yaşamış sanatçıların ellerinden çıkması da kuşkusuz boşuna değil. Zira dertlerini ancak açabiliyor, acılarını ancak paylaşabiliyorlar. Trier'in, Polanski'nin hatta yazın alanında da osla Beckett'in savaş ile ilgili nasıl acıları varsa, geçtiğimiz otuz yılın içerisinde yetişen nesilin de kendine has acıları var. Neşeli gençlik filmleri, eskiden akla bile gelmeyecek türden rahat bir yaşam, ama kimisi için de bu fonda yaşanan çöplük bir hayat, travmatik bir çocukluk.

    J. T. LeRoy'un, Asia Argento tarafından filmleştirilip önümüze servis edilen bu acı yüklü kitabında da bunun izlerini görmek mümkün. Yazarın, annesiyle birlikte çocukluğunda yaşadığı fevkalade katlanılmaz ve de travmalardan travmalara transit geçişe sebebiyet verebilecek olaylar silsilesi ile burun buruna getiriyor bizi Argento. Babasından iyi olmasın, son derece etkileyici bir biçimde kitabı görselleştiren genç yönetmenimiz, filmin başrolünde de oldukça cefakar bir performans sergiliyor. Film bir yandan istismarlarla, dayakla, acıyla geçen bir çocukluğu anlatırken, bir yandan da anne ve çocuğu arasındaki tüm bu çöplüğün içinde varolmayı yine de başarabilen sevgiyi elden bırakmıyor. Ayrıca, Argento'nun bu denli yoğun bir filmin içersinde ne kendisini ne de filmdeki çocukları mümkün mertebe istismar etmeden harika bir iş çıkardığını da söylemek mümkün.

    Zira tecavüzden, dayağa, işkenceden, çöplükten yemek yemeye kadar binbir türlü çileye katlanan anne ve çocuğunun bir yandan da bunu yaşamlarının normal bir seyri haline getirdiğini görmemiz için bu eylemleri filmde sıradanlaştırmak zorunda kalıyor rejisörümüz. Ancak bunların sebepleri de var.

    Akli dengesi tartışılır boyutlarda olan anne Sarah'ın, hastalıklı derecede katolik ailesi, bir şekilde oğlu Jeremiah'ın da hayatına girip, varolan çocukluğunun bir kısmını da onlar tarumar ediyor. Daha önce Sarah'a yaptıkları gibi. Bu da filmin gerçek hayattan alınma öyküsüne son derece önemli bir dolgu yapıyor. Zaten J. T LeRoy'un kitabında da bol bol bahsettiği dedesi ve anneannesi, tüm bu marjinal yaşamın, mutaassıp sebepleri oluyorlar. Gelgelelim kendilerinin de bu mütevazilik içersinde yaşadıkları ruh hastalığına varan katolik hayat, Sarah'ın fahişelik ve uyuşturucu bağımlılığıyla dolu yaşamından farklı değil. Şu halde, hepsinin içersinde sadece annesine bağlı olan Jeremiah'ın durumuna insanın diyeceği herhangi bir söz kalmıyor kuşkusuz...

    Hepsi bir yana, Aldatan Yürek son yılların eskiden kalma kabusu çocuk istismarı üzerine yoğunlaşan filmleri içersinnde önemli bir yere sahip. Çünkü film hemen her yerde hergün yaşanması muhtemel bir gerçek yaşamı izleyicilere sindire sindire, ele aldığı hikayeyi sömürmeden anlatmayı başarıyor. Elbette bu başarı henüz ikinci filmini yöneten bir insan için az buz bir şey değil. Üstelik, Jeremiah'ın, hayatını cehenneme çevirmesine rağmen annesine duyduğu sevgiyi de görmezden gelemiyor bizim yüreklerimiz. Ki o yüreklerin içlerinde varolan hilekar solucanları balıklara yem etsek bu yükten kurtuluruz belki...

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top