Çıplaklar Cehennemi
Yazar: Ertan TunçBir grup bilim adamı, elektrik verilmiş çelik tellerle örülü, büyükçe bir kafesin içine birkaç tane maymun koyuyor. Kafesin tavanına kocaman bir muz öbeği, ve kafesin köşesine de tahta kasalar... Yerlerde de tahta parçaları, demirler, sopalar. Hayvanlara uzunca bir süre çok az yemek veriyorlar, derken maymunların aklına muzlar düşüyor doğal olarak. Başlıyorlar kafese tırmanmaya, hemen geri çekiliyorlar acılar içinde. Gel zaman git zaman, maymunlardan birinin aklına tahta kasaları üst üste koymak ve bu sayede yükselmek geliyor. Tam tahta kasaları üst üste koymuş, muzlara yetişecekken, bilim adamları kafese aniden tanzikli su verip içeri girerek bütün maymunları sopalarla dövüyor.
Bu olaydan sonra kafese yeni bir maymun ekleniyor. Bir süre sonra yeni gelenin de aklına kasaları üst üste koymak geliyor. Tam kasaları üst üste koyacakken diğer maymunlar yerdeki sopaları kapıp hayvanın bir güzel haşatını çıkarıyorlar. Bilim adamları, en sert saldıran maymunun, bir önceki sefer kasaları üst üste koymayı akıl eden maymun olduğunu görüyor. Bu maymunu dışarı çıkarıp yeni bir tane ekliyorlar. Bir süre sonra bu maymunu da şeytan dürtüyor tabii. Tam kasaları üst üste koyacakken diğer maymunlar ona hücum ediyor. Hayvancağız hastanelik.
Sonra eski maymunları bir bir eksiltip yenilerini tek tek eklemeye başlıyorlar. Her yeni yetmenin başına feci bir dayak yeme macerası geliyor. Son olarak; en baştaki "bilim adamı harekatından" habersiz bir grup maymunun bulunduğu kafeste özel bir durum ortaya çıkıyor. Tahta kasaları üst üste koymanın ölümcül derecede yasak olduğu. Bu deneyde; kafes bir ülkenin sınırlarını, tellerdeki elektrik ülkenin yasaklarını, maymunlar o ülkenin toplumunu, davranışlar o ülkenin ahlaki değerler bazında geleneklerini, muzlar içsel rahatlama sağlaması muhtemel ideallerini-ülkülerini, tahta kasalar ise o ülkenin tabularını simgelemektedir.
Bazen bir tabunun kaynağı, bir davranışın nedeni dışarıdan bakıldığında anlaşılmaz. "Öyle olduğu için öyledir" yani inaktır-dogmadır. Çıplaklık da işte böyle bir tabu olagelmiştir. Tamamı giyinik insanlardan oluşan mürekkep bir toplumun içinde soyunuk kalmanın haber değerini taşıdığını biliyoruz.. Çünkü bir tabu devrilmektedir. Çıplak Tatil, nüdizm indinde, aslında toplumların sahip olduğu genel değerlerle çelişen grupların içine düştükleri durumların altını çizen ve böylelikle günümüz toplumuna keskin bir eleştiri göndermeyi amaçlayan bir komedi. Bunu ne kadar başardığı tartışılır fakat en azından düşündürdüğü, tartışmaya açtığı genel yargılar itibariyle Lars Von Trier'in Geri Zekalılar'ını çağrıştırdığı bir gerçek.
Herkesin çıplak olduğu Fransız Riviera'sındaki bir çıplaklar kampında, yani kendi içinde bambaşka değer yargılarına sahip olan bir toplumda var olma mücadelesi veren Paris' li çiftin başına gelenler epey komik. Ama zaten konu çıplaklık, cinsellik ve absürdlük olduğunda her zaman gülünecek bir şeyler bulunabilir. Herkesin her yerini gösterdiği bir yerde bazı yerlerini göstermek istemeyen bir insanın içine düştüğü durumun, ne kadar eğlenceli olacağını ise Pembe Panter'den zaten biliyoruz. Bununla ilgili bir sürü espri, Çıplak Tatil'de de mevcut doğal olarak.
Öte yandan; yönetmenin asıl derdinin geleneksel tabuları, cinselliğe dair önyargıları sarsmak olduğu düşünüldüğünde, yeterince cesur olmadığı ve kolaya kaçtığı bir gerçek. Sophie'nin ayrımcılığa maruz kaldığı, adeta bir cüzamlıymış gibi rahatsız edici bakışlar altında ezildiği dramatik kırılma anlarında komedi unsurunu ateşlemeyi seçen yönetmenin, "marjinal" toplumların "radikal" değerlerini eleştirmekde Sloganlar adlı başyapıtında olduğu kadar cesaretli olmadığını itiraf etmek gerekir.
Barbara Schulz'un ve yer yer Brasseur'un performanslarıyla göz dolduran Çıplak Tatil; egzotik, bohem bir ada hayatının traji-komik panoramasını gözler önüne seren, toplumların sert değer yargılarını eleştiren, tabularını sorgulayan, "maymunlar cehennemi deneyi"'nin sonuçlarını anımsatan, ve insanlara adeta bir ayna tutan, özellikle de ilk yarısında izleyicisini kahkahalara boğan hınzır bir komedi. En büyük eksiği ise; seyirci daha fazla gülebilsin diye -ki daha fazla ne kadar güleceği tartışılır- orijinal ismini bile almasına sebep olan amaçlarından son derece sapmış olması. Çünkü; fikrim odur ki, Woody Allen'ın "gelenekler, sürekliliğin ilüzyonudur" aforizmasından uzaklaşan bir toplumsal tabu eleştirisinin ciddiyeti her zaman sorgulanır, hatta sorgulanmalıdır...