film hakkında üç beş şey söylemeden önce sam mendes'in estetik anlayışını ve görsel yeteneğini her zaman hayranlıkla karşıladığımı söylememde fayda var. zira, bu filmde de görsellik hayli ön plandaydı, asılıp tablo yapılacak onlarca sahne, renk vardı.
filme gelirsek; jarhead'de şu ana dek girilmemiş ve işlenmemiş bir yerden savaşı görüyoruz. genel kanıyaysa katılıyorum; bu bir savaş filmi değil, kesinlikle bir asker filmi. ve öyle klasik bir "savaş psikolojisi" üzerine oturtulmuş bir asker filmi değil. biz savaş filmlerinde şu ana dek hep kahramanlık gördük. çatışan, aksiyon içinde olan, ölen, öldüren askerler gördük. ama jarhead'de durum çok farklı, ve kim ne derse desin 20.y.y. gerçeklerine göre çok daha gerçekçi. konu sadece amerika olmamakla birlikte; geçtiğimiz yüzyılda yapılan savaş ya da en azından savaş girişimlerinde kahramanlık olmadı. ölen ya da öldürülen askerler orana vurduğumuzda o kadar da önemli bir kitle değildi. teknolojinin ve emperyalizm politikasının olduğu bir savaşta pek çok asker aslında kelimenin tam anlamıyla "işlevsiz"di ve sadece rakamsal çoğunluğu sağlamak adına o üniformayı giyiyordu. orta çağdan itibaren kılıçla kalkanla kazanılan kahramanlık savaşları, dünya savaşlarıyla birlikte geride kaldı. ama ortada işlevini yerine getiren tüfekler, miğferler vardı. ama jarhead'de gördüğümüz körfez savaşı'nda ve çıkan bir kaç tek tük mini-savaşta daha sonucu belirleyen ne kılıç, ne tüfek, ne de miğfer oldu. "güç" değerleri hayli değişmişti çünkü. savaşlar çok daha soyut ve değersel etkenlerle kazanılır olmuştu. (en büyük örnek tabi ki amerika) hal böyle olunca savaşa gönderilen yarım milyon askerin sadece sayısal bir rakam ve ve ülke vatandaşlarına verilen milliyetçi bir pompadan ibaretti. bu filmde askerler bu yüzden bekliyor. aylarca alınan eğitim, televizyonda ceset görünce midesi bulanan insanları öldürmeye programlı bir hayvan haline dönüştüren sanal psikoloji, ve niçin savaştıklarını bile bilmeyen apolitik askelerin üzerine örtülen suni bir vatan sevgisi, yapay bir kahramanlık sevdası. bu savaşta hiç bir işlevlerininin olmadığı ve savaşa hiç bir şekilde müdahale edemeyecekleri gerçeğini hissettirmeden onları bir çölün ortasında aylarca bekletebilme kabiliyeti. ve sonunda aylarca tam teçhizat nöbet tutmasına rağmen bir kez bile düşman göremeyen askerin bir ıraklı subay görünce onu vurmak ve en azından bir şey yapabilmenin tadına varmak için üssüne yalvarması. havaya atılan ateşler.. yakılan kamuflajlar.. topu topu bir kaç dakika süren ama yine "boş" bir aksiyon, ve savaş bitince yapılan nedensiz bir kutlama.. savaşın anlamsızlığını pek çok film işledi şu güne dek, savaşı eleştiren yüzlerce sinema filmi çekildi. ama bir askerin hissettiği bu "işlevsizlik" duygusunu irdeleyen ilk ve tek film oldu jarhead.. o yüzden bu filmi full metal jacket'la ve diğer savaş klasikleriyle kıyaslayıp "çok sıkıcıydı" diyebilen arkadaşlara hayretle bakıyorum.. işlenen tema zaten "sıkıcılık", hiç bir şey yapmadan aylarca asker üniforması içinde oyalanmak, askercilik oynamak..
filmin fazlaca müstehcen sahne bulundurması hakkında da bir kaç cümlem olacak. açıkçası; böyle düşünen izleyicilerin hayatlarında hiç askerlik yapmadıklarını düşünüyorum. aklıma başka bir ihtimal gelmiyor. askerliği askerlik yapan bileşenlerden biri de insanlıktan çıkıp tamamen yabancılaşmaya ve içgüdüselliğe dönüşen cinsellik sorunudur. belli bir süre sıkıca bastırılan bir dürtü sonunda delilikle karışık bir patlamaya ve nevrotik bir travmaya dönüşür. normaldir. kafaya takmamak gerek.
filme bir not vermem gerekirse benden 8/10 rahat rahat alır. sam mendes'e olan sevgim ve saygımı hesaba katmadan, sadece filmin kendisini göz önüne alarak hem de..