Kavonoz Kafanın Eli <br>Silaha Değerse
Yazar: Ali Ercivanİlk filmi Amerikan Güzeli (American Beauty) ile Oscar ödülünü kazanan; daha sonra baba-oğul merkezli şık bir suç filmi olan Azap Yolu (Road to Perdition) ile tek atımlık bir tüfek olmadığını ispatlayan Sam Mendes, üçüncü ve en komplike filmi Jarhead ile sinemalarımızda. Jake Gyllenhaal tarafından canlandırılan Anthony Swofford adlı piyadenin etrafında dönen Jarhead, bir savaş filmi değil, bir askerlik filmi.
Vietnam gazisi bir babanın oğlu olan Swofford, orduya yazıldıktan bir süre sonra Irak'ın Kuveyt'i işgal etmesi üzerine bölgeye gönderilen Amerikan askerleri arasında yer alır. Saç traşları ve çoğu örnekte boş bir kaptan farkı olmayan kafaları sebebiyle "Kavanoz Kafa (Jarhead)" olarak adlandırılan erler, hiçbir düşman askeriyle yüzyüze bile gelmeyecekleri, bütün görevlerinin beklemek olduğu bir süreç geçirirler. Ama Swofford'a göre, bir kez silah taşıdın mı, ellerin hayatın boyunca hep o silahı arayacaktır.
Jarhead'in Amerika'da amaçsız ve boş bulunmasına şaşırmamak gerek. Karakterlerin kışlaya ilk girişlerinin hapishane filmlerinden aşina olduğumuz şekilde çekilmiş olmasından itibaren, bunun önce askerlik kurumunu ardından Körfez Savaşı'nı ve Amerika'nın dış politikalarını eleştiren bir film olduğu açık. Ordusuna saygısızlık etmekten çekinse de, askerlerin Körfez bölgesine ilk getirildikleri andan itibaren siyasi açıdan nasıl yönlendirildiklerini göstermekten de kaçınmıyor. Jarhead'i amaçsız bulanlara söylenebilecek şey, filmin esas derdinin anlattığı savaşın anlamsızlığı olduğu.
Jarhead, özellikle iki savaş filmi klasiğine bariz göndermeler yapıyor. Bunlardan ilki, sinemanın gördüğü en önemli anti-militarist işlerden biri olan Kubrick klasiği Full Metal Jacket. Diğeri ise Coppola'nın efsanevi Kıyamet'i (Apocalypse Now). Eğitim süreçlerinde kışladaki askerlere Kıyamet'in izlettirildiğini gördüğümüz sahne, filmin kilit noktalarından biri. Askerlerin bombalanan Vietnam köylerini izlerken nasıl gaza gelip coştuklarını gördüğümüz bu sahne, Vietnam'da yaşadığı hezimeti sinema yoluyla telafi etmeye çalışmış Amerikalılar için yeni bir savaşın, ezilen gururlarını tamir etmenin bir yolu anlamına geldiğini düşündürüyor. Filmin son kısmında askerlerin otobüsüne binen Vietnam gazisinin hali de bu yorumu destekliyor. Belki de ABD'nin yapmaya çalıştığı şey hala bu: kendine Vietnam'ın ezikliğini unutturacak askeri zaferler arıyor; sadece siyasetçileriyle değil, halkıyla da.
Anthony Swofford'un otobiyografisinden uyarlanmış olan Jarhead, bu karakterin gözünden anlatılmış bir film. Bu tür filmlerde hep olduğu gibi, Gyllenhaal daha ziyade etrafını gözlemleyen bir karakteri oynuyor. Swofford, filmin açılış kısımlarında gerçekçi olmadığını düşündürecek kadar alaycı biri olarak sunuluyor. Ama buradaki amaç, yaşadıkları ve gördükleri yüzünden geçireceği değişimin altını çizmek. Kışlaya ilk girdiğinde belli bir siyasi bilincinin oluşmuş olduğunu söyleyemeyeceğimiz ama en azından eğitimli biri olan Swofford'un katılaşması başarıyla yansıtılmış. Bu yıl Brokeback Dağı ile Oscar'a aday gösterilen Gyllenhaal'un aslında en iyi performansını Jarhead'de verdiğini söylemek bile mümkün.
Film, özdeşleşmeye dair de ilginç oyunlar oynuyor. Bu tür bir filmde seyircinin kahramanla özdeşleşmesi beklenir. Ama Swofford'un askerlikten önceki yaşamından bahsettiği kısımda kendisiyle ilgili birçok bilgiyi bizimle paylaşmayacağını özellikle belirtmesi ve bunun görsel olarak da yüzümüze kapatılan kapılarla altının çizilmesi, bu karakterle aramıza baştan bir mesafe koyuyor. Onu, Araf benzeri askerlik süreci boyunca tanıyoruz. Bir yeniyetmeden olgun bir erkeğe dönüştüğü bu süreçle.
Sam Mendes'in üçüncü filminde grafik görsel üslubu yine oldukça etkileyici. Bu kez yaşayan en büyük görüntü yönetmenlerinden Roger Deakins (Esaretin Bedeli, Fargo, Kundun, Orada Olmayan Adam) ile birlikte çalışmış ve Deakins'e kariyerinin en başarılı işlerinden birini çıkardığı malzemeyi sağlamış. Özellikle yanan petrol kuyularının çevresinde geçen sahneler sinema tarihinin unutulmazları arasında yerini alacaktır. Bu sahnelerin stüdyo ortamında çekildiğini de belirtmeden geçmeyeyim.Jarhead'in bir başarısı da müzik kullanımında. Swofford, bir sahnede The Doors'un Break on Through adlı parçasını çalarak geçen bir helikopterin arkasından, "Bu Vietnam'ın müziğiydi, bizim kendi müziğimiz bile yok" diye bağırıyor. Böyle bir lafı eden filmin, ele aldığı dönemin müziğini etkili bir şekilde kullanamama lüksü yoktu zaten. Bobby McFerrin'den Nirvana'ya, filmin müzik seçimleri de hep yerli yerinde ve çarpıcı. Sam Mendes'in filmi, atıfta bulunduğu Kubrick veya Coppola gibi ustaların filmleri kadar cesur, sert ve derin olmayabilir. Yine de ordu kavramı, genelde Amerika'nın Ortadoğu'da yürüttüğü savaş ve özelde 1. Körfez Savaşı üzerine sağlam bir film. Ve Swofford'un da söylediği gibi: Amerikan askerleri hala aynı çöldeler.