Kaybolmuş <b>Eğitmenler</b>
Yazar: Ertan Tunç1970 ile 1980 yılları arasında doğanların yarattığı sanat eserlerinde genel bir karamsarlık ve başkaldırı göze çarpmaktadır. Çocukluklarını ya da ilk-gençliklerini 80'li yıllarda yaşayan bu guruba, yazında kayıp kuşak yahut da X-kuşağı denilmektedir. ABD'de Reagan, İngiltere'de Thatcher döneminin siyasi paradigmadaki keskin yansımaları ve öyle ya da böyle içine kapanık, sinsi bir öfkeye sahip bir neslin neredeyse tüm "özgür" dünyada oluşmasını sağladı. Eğitmenler filmi de işte böyle bir neslin ürünü olduğunu her yanıyla ortaya koyan, almaşık bir söylemi dile getiren bir "içerik filmi".
Bir içerik filmi olması açısından bakıldığında filmin görsellik, kurgu ve benzeri teknik yönlerini eleştirmek beyhude bir çaba olsa gerek. Bu yüzden tüm değerlendirmeleri senaryo tabanına kaydırmak ve filmin ne ile ilgilendiğini, nasıl ilgilendiğini incelemek daha yerinde olur.
Yaklaşım açısından değerlendirildiğinde Eğitmenler filmi sinemasal gücü o kadar çarpıcı olmasa da bir zamanlar Easy Rider'ın gördüğü işlevi görmeye çalışıyor. Yani ütopya-distopya kırılımının altından başarıyla kalkıyor ve çıkışsızlığı/çözümsüzlüğü müjdeliyor. Zira Peter'ın sevdiği kızı arkadaşıyla paylaşmayı kabullenmesi ile, komün hayatının, bireysel değerlerin yıkımı olmaksızın ayakta kalamayacağı bir kez daha ortaya konmuş oluyor. Filmin en komik yerinin artık büyük bir kodaman olmuş Hardenberg'in bir zamanlar komün hayatı yaşarken şahit olduğu ilişki yapısı olduğu düşünüldüğünde, Peter'in içine girdiği durumun fevkalade "alaycı" olduğu açık.
Öte yandan Hardenberg'in finalde takındığı tutum ve "bazı insanların asla değişmeyeceği" gerçeğini bir tokat gibi izleyicinin yüzüne vuran senaryonun, yine de sonunda bir umut ışığı yaktığını ve bu yönüyle kara-film biçiminden uzaklaştığını söylemek mümkün.
Değerlendirilmesi gereken bir başka nokta ise, sistemle savaşmanın ancak sistemin içinde bir şekilde var olarak mümkün olabileceği gerçeği. Bu noktadan hareketle, insanları/zenginleri enteresan bir şekilde "eğitmeyi" kendilerine amaç edinmiş ikilinin yaşamlarını idame ettirebilmek için ne iş yaptıklarına, daha açık söylemek gerekirse maddi kaynağı nereden bulduklarına tatmin edici bir yanıt verememiş. Afiş asarak bir tür direnişi finanse etmek ve Rolex'leri araba camından dışarı atmak bir sinema izleyicisini kandırmaya yetmez gibime geliyor. Daha gerçekçi olmak yerine daha çarpıcı olmak daha faydalı olurdu. Tıpkı Jule'ün işten atıldıktan sonra arabayı boydan boya çizmesi veya finaldeki kaçış gibi.
İki olumsuz noktaya da değinmek yerinde olur. Bunlar Weingartner gibi bir X-kuşağı temsilcisinin üzerinde şık durmayan iki şey... İlk olarak filmin finali: Easy Rider'ın Ufo'lar ile bozmuş avukatının başına gelenlerin ya da uzun saçlı motor sürücüsünün acı sonunun "birşeyleri" daha iyi anlattığı, birilerini daha iyi "eğittiği" düşünüldüğünde, yönetmen Weingartner'in geri adım attığı bir gerçek... İkincisi ise filmin adı: Cannes'de Altın Palmiye'ye aday olduktan sonra "Bolluk Günleriniz Sona Erecek" adını "Eğitmenler" olarak değiştirmek ve festivale bu isimle göndermek niye?
Çocukluğunu ve ergenliğini daha çok kapalı mekanlarda geçirmiş, video ve televizyon ile oyalan(dırıl)mış, ÖYS görmüş ama mavi önlük giymemiş bir nesli tamamı ile tatmin edecek bir film olan Eğitmenler; hınzır senaryosuna ve akıllıca seçilmiş müziklerine rağmen, bazı konularda kafa yormayı gereksiz bulan izleyicilerin hoşnut kalamayacağı belki "sanat filmi" denemese de bir "fikir filmi."