Oryantalizmin Ekmeğine Yağ Sürmek
Yazar: Ali Ercivanİstanbul Film Festivali programında yer alan Koruma (Moolaade), "batılı" tabir edilen ülkelerdeki eleştirmenlerin 2004 yılı içerisinde en beğendikleri filmler arasında yer alarak dikkat çekmiş bir yapım. Bu yüzden biz de kapımıza kadar gelen bu fırsatı kaçırmadık ve neymiş bu kadar yere göğe sığdırılamayan görelim dedik.
Afrika sinemasının önemli isimleri arasında anılan Senegalli yönetmen Ousmane Sembene, bugün artık 82 yaşında olan bir isim. Kendisine gösterilen saygı da buradan geliyor herhalde. 1975 yapımı filmi Zala'yı izlemiş olan biri, yönetmenin sinema dilindeki ilkelliğin aradan geçen 30 yıl içerisinde biraz olsun düzelmiş olacağını umut ediyor. Daha doğrusu, kendi adıma ben böyle umut ediyordum. Fakat yıllar Sembene'nin sinemasına gelişme olarak yansımamış belli ki.
Karşımızda, senaryosundan mizansen ve oyuncu yönetimine, o kadar zavallı bir sinema var ki insanın içi öyküde yaşananlardan çok, bunun bir film diye karşımıza çıkarılmış olmasına parçalanıyor. Kendisi de çocukken sünnet edilmiş ve bu yüzden ileriki yaşlarında normal bir doğum yapamamış olan Kole adlı bir kadının, kız çocuklarının sünnet edilmemesi için köyündeki halka karşı verdiği mücadeleyi anlatıyor Koruma. Sünnetten kaçan dört küçük kız, kendi çocuğunun sünnet edilmesine izin vermediğini bildikleri bu kadının evine sığınırlar. Koruma/Moolaade adı verilen bir geleneği uygulayan Kole, kızları evinde bulundukları süre boyunca himayesi altına alır. O bu himayeyi kaldırmadıkça kimse kızlara dokunamayacaktır. Tabii bu davranışı tutucu köy halkı arasında tepkilere sebep olur.
Kabul etmeli ki bu ilginç ve önemli bir öykü. Ayrıca radyo gibi bizim için sıradan bazı günlük hayat elemanlarının Afrika halkının/kadınının yaşamı üzerinde nasıl belirleyici etkileri olduğunu görmek de filme ilginç açılımlar sağlıyor. Fakat sorun yaklaşım ve anlatımda.
Özetle mesele şu: Koruma, bir oryantalist çöplük. "Batılı"ların içinin parçalanmasını sağlamayı kendisine yol seçmiş. Filmin festival kapsamındaki ilk gösteriminde bunun seyirci üzerindeki etkisi bariz bir şekilde kendisini hissettiriyordu. Herhangi bir "batı" ülkesinin sinemasında da seyircinin farklı tepkiler vereceğini sanmıyorum. Daha ilk dakikadan itibaren salondan yükselen "cık cık cık" seslerini duymamak mümkün değildi. Koruma, ilk karesinden son karesine kadar bir tür acıma, bir "Ah ne zor şartlarda yaşıyor bu insanlar" veya "Dünyada hala böyle yerler var mı?" hissiyatına oynuyor.
Filmin istisnasız her anı, oryantalist batı için bir iştah açıcı niteliğinde. Bunun yanı sıra, kadınlara ulaşmak için çok daha kolay ve doğrudan bir metodu var. Elbette sünnet için kullanılan bıçakları gören her kadının içi cız ediyor. Herhangi bir kadının filmdeki karakterlerle empati kurup üzülmemesi ya da öfkelenmemesi mümkün değil ki zaten. Çocuğunu kaybetmiş bir kadının ağlamasını dakikalarca utanmazca perdeye yansıtırsanız, elbette sinema salonundaki kadın seyircinin büyük kısmı gözyaşı dökecektir. Ve muhtemelen karşılarındaki sinemanın alçaklığını fark edemeyeceklerdir.
Bu tür filmleri hayranlıkla karşılayan sinema yazarları veya aydınlar olmasına da şaşmamalı. Çünkü gerek batıda gerek ülkemizde, insan hakları sorunları üzerine birkaç film izleyip ahkam keserek oturdukları yerden entelektüel olduklarını zanneden aydınlar mevcut. Üzerlerine giydikleri duyarlı aydın kimliğini dünyaya sergilemeleri için birer araca dönüşüyor adeta bu filmler.
Unutmamanız gereken tek bir şey var: karşımızdaki, sinema! Sırf önemli ve etkileyici bir soruna parmak basıyor diye bu kadar kaba bir sinemacılığa saygı göstermek, benim sinemacılık ve sinema yazarlığı anlayışıma ters. İfadelerimi mazur görün ama Koruma, kör gözüm parmağına diyalogları, geliştirir gözükürken sonradan havada bıraktığı öyküleri, sanki olayların gelişimini tamamen unutmuş gibi alakasız noktalara taşıdığı karakterleri, öğrenci filmi düzeyinde mizansen anlayışı ve ilkokul müsamerelerini andıran oyunculuklarıyla, gerçekten beş para etmez bir sinema eseri.
Kimi Müslüman ülkelerde sünnet edilen kız çocuklarının durumunun ne kadar acı olduğu ve herkesten önce o çocukların ailelerinin bilinçlenip tepki göstermelerinin gerektiği gerçeği, karşımızdaki sinema yapıtının başarısızlığını değiştirmiyor.