Omuzunda hep bir el; Ozan'ın eli. Dokunmadan nasıl sevdilerse bunca zaman, şimdi mümkünatı yok ayrılamadı bedenleri. Dede ara ara şarkı söyledi. Kaç kere boşaldı o bardak, kaç kere yeniden demlendi. Havadan sudan sohbete tutuştular. Bir aralık "Tez vakitte dönmezsiniz ha?" diye sordu yaya. Ozan'dan önce tabağın yağına ekmek banan Bahar cevap verdi.
"Pazartesi ayrılacağız İskeçe'den."
"O kadarcık mı yavrum?" dedi kadın.
"İhtiyar suratlarımıza baka baka kaç güç geçirsinler?" diye araya girdi adam. "Giderler buradan başka bir yerlere."
"Yok İstanbul'a döneceğiz," dedi Bahar. "Ozan'ın işi var."
Gülerek "Hadi ya!" diye araya girdi Ozan. "Benim neden haberim yok bundan?" Sonra dedesine dönüp "İstanbul'a gitmeyeceğiz," dedi. "Ama nereye gideceğimizi bu hanımefendi henüz bilmiyor."
"Nasıl yani?" Koluyla Ozan'ın kolunu dürttü Bahar. Haberi yoktu bundan. Nereye gideceklerdi ki? İzmir falan mı? Nerede giyilecekti bu bikiniler? Bir an, kısacık bir an, aklına Santorini fikri geldi ve "Allah Korusun," diyerek bu fikirden uzaklaştı. "İstanbul'a dönmeyecek miyiz?"
"Nereden çıkardın onu?" dedi Ozan. "Daha evden yeni ayrıldık, aile ziyaretinin ardından yolumuz uzun."
"Uzun mu? Ne kadar uzun?"
"Ne yapacaksın kilometresini? Pratik yapmak istemiyor muydun sen? İstesen bile Türkçe ya da İngilizceyle kurtulamayacağın bir yere gideceğiz."
"Nasıl yani?"
Önündeki bardağı bir dikişte bitirdi Ozan. Derinleşen çukurunu Bahar'ın gözüne sokacak kadar çok yaklaştı kıza. Ne diyeceğine aldırmadan uzanıp Bahar'ın dudaklarını öptü. hırsız gibi, kaptı ve kaçtı. Bahar kendini geri çekince de "Ne, nasıl, ne zaman diye sormak yok," dedi. "Yaşaya yaşaya göreceksin. Entáxei?"
*
"Eee?" dedi Ozan yatağa zıplarken. Yataktan bir gıcırtı sesi yükseldi, demir aksam sarsıldı. "Var mıymış burada şiir gibi erkekler?"
Bir kaşı havadaydı. Bahar usulca etrafına bakınarak odayı tartıyordu kafasında. Şükür ki perdesiz değildi pencereler. Bir yatak, bir dolap, pencere önünde eski bir sandık ve bir sandalye. Her biri eskiydi eşyaların. Kırk belki elli senelik eşyalar. Duvarlar yine beyaz. Beyoğlu'ndaki ev kadar yüksek değildi tavan ama standart ev ölçüsünden fazlaydı sanki? Yatak demir başlıklıydı. Göz kararı ona yanlış ölçü vermiyorsa, ne tek kişilikti ne de çift. Bir buçuk kişilik diye bir ölçü varsa Yunan kültüründe, aha işte ondandı.
Başkalarına dar gelebilirdi ama kendileri için en son dert olacak şeydi bu. Zira ikisi de öyle arsız sarmaşıklardı ki buldukları nesneye dolana dolana yek vücut oluyorlardı. Bundan sebep aparttaki yatak bile rahat gelmişti onlara.
Ozan başını yastığa vurup "Var mıymış burada şiir gibi erkekler?" dediği zaman gözlerini eşyaların üzerinden çekti Bahar. Arabadan taşınıp odanın köşesine konmuş eşyaların yanına çöktü. Pijama olarak kullanmak üzere getirdiği şort ve tişörtü üzerine giyerken, yayanın yatağın köşesine koyduğu pamuklu gecelikle göz göze geldi.
Var pijamam demişti ama yine de misafir ağırlamakta kusura düşmek istemeyen kadın kendi geceliğini bırakmıştı yatak ucuna. Uzanıp ona baktı. "Yayanın pijamasını giyeyim mi?" dedi Ozan'a. Üzerine tuttu pembe çiçekli geceliği. Ozan elini yatağın sol tarafına kondurup Bahar'ı beklediğini belli edercesine sevdi çarşafı.
"Bence giyinmene gerek yok, zahmet etme boşuna."
Dudaklarını büzerek baktı Ozan'a. Sarhoş değildi Ozan. En azından içkiyle bir ilgisi yoktu bu keyifli yüzün. Mutluluk sarhoşu denilebilirdi belki. Ya da fazla huzur çarpması. Sessiz sedasız giyindi. Tam adama cevap verecekken Ozan'ın baş koyduğu yastık çekti dikkatini. "Aaa!" dedi. "Bundan bizim köyde de var. Gelin yastığı bu!"
"Ne yastığı?" dedi Ozan başının altındaki yastığa bakarken.
"Çift kişilik yastık!" dedi Bahar. Yatağın boş tarafına oturup yastığı incelemeye koyuldu. Pembe jakarlı saten kumaşın üzerine kuzu kulağı motifli bembeyaz bir dantel giydirilmişti. Dantelin üzerine de allı morlu çiçekler işliydi.
"Hiç yatmadım bunlarda," dedi sesine heyecan bulaşık halde. "Bizim köyde bir tek evliler kullanırdı bu yastıkları. Çift kişilik olunca, haliyle." Başını kaşıdı. Saçmalıyor muydu? "Burada görünce şaşırdım. Yani bizim köyle İskeçe'de aynı şey olması tuhaf geldi." Daha da mı saçmalıyordu? Arkasına sığınabileceği bir içki de yoktu ki!
"Normal bir şey tabii. Yastık alt tarafı. Annem bir zamanlar bu dantelden bana da örmüştü. Çift kişilik yastık için yani. Ben de kullanmaya heves ettim ama tabii normal yastıklara olmuyor. Benim de bir kullanasım gelmişti ki sorma! Çocukluk işte."
Evet, kesinkes saçmalıyordu, susmalıydı. Devrildi yastığın üzerine. Kıpırdadıkça yatak gıcırdadı, Ozan gözlerini Bahar'dan çekmeden onu seyrediyordu.
"Baksana konforlu bir şey de değil. İki kişi yastık mı paylaşır? Misal sen genellikle yüksek yastık seviyorsun. Gece ise yastığı bacak arası yapıyorsun. Bense alçak yastık severim falan. Yastık kişisel olmalı haliyle." Başını kıpırdatarak yumuşatıyordu yastığı. Sol eli dantel dalgalarında geziyordu.
"İyiymiş ama bu. Rahat. Güzel."
Sustu. Son cümlesiydi bu. Sessizlik sürünce başını sağa çevirip kendisini seyreden Ozan'la göz göze geldi. Gülümsedi. "Saçmaladım biraz," dedikten sonra "Ck," sesini duydu Ozan'dan.
"Seviyorum bu heyecanını."
"Türk kahvaltısı bulunur yazıyor dedim diye gösterdiğim o salak tepkiyi mi diyorsun? Yoksa sipariş vereceğim diye ıkındığım zamanı mı?"
"Hayır, küçük şeylere verdiğin değeri diyorum." Yanaklarını şişirip Ozan'dan çektiği gözlerini tavana dikti kız. Derin derin nefes aldı. Yorgunluk çökmüştü üzerine. Bunu yatınca anlamış bir de huzurlu olmanın verdiği mayışıklıkla sokulmuştu adama. Ozan da ondan farklı değildi. Yan dönmüştü bedeni ama Bahar ile arasından su sızmayacak kadar yakınlardı. Bir elini başının altına koyup da az yukarıdan bakıyordu Bahar'a. Bacağı Bahar'ınkilerin üstündeydi.
"İskeçe denince aklıma nedense hep büyük bir şehir gelirdi. En azından köy olmadığına emindim. Oysa bugün buraya gelince fikrim değişti. Sonra yemeğe gittik, fikrim bir daha değişti. Köy olacakken son anda karar değiştirmiş de şehir olmuş İskeçe. Ama İstanbul gibi değil. Huzurlu bir şehir olmuş. Acelesi olan, yüzü asık olan, somurtacak olan varsa yallah başka yere, buraya gelmesin demiş. Bu yüzden burada doğmuş ya da büyümüş herkesin içine huzur bulaştırmış. Ha bir de herkes her şeyin sonuna -cık -cik ekliyor. Sigaracık, kahvecik, yavrucuk..."
Ozan'ın parmakları önce omuzundaydı, sonra dudaklarına gelip örümcek gibi gezindi oralarda. O parmaklarla beraber Ozan'a döndü Bahar. "İlk gözlemlerim bunlar."
Parmaklar, dudaklar, huzur, yorgunluk, mayışmak...
"Başka gözlemin var mı?" dedi Ozan'ın tatlı sesi. Şarkı değil ninni gibi konuşuyordu şimdi.
"Ailenizin favori erkeği kesinlikle deden! Dilbazlık, sıcakkanlılık falan babandan geliyor sanmıştım ama hayır. Kesinlikle bu albeni, bu laf ebeliği, bu özgüven dedenden geliyor."
Eli Âşık'ın üzerine gitti. Bıyıklı adamı beceriksizce taklit etmeye çalışarak "Kartal yaptırsaydın bari, orada kuşun işi ne?" dedi. Ozan güldüyse bile bir kaşını havaya kaldırarak "Favori demek ha?" diye sordu
"Yayan, ay aman babaannen, büyükannen işte. Hah o da disiplinin kaynağı. O olmasa bence deden bu gevşeklikle boku yerdi." Fazla rahat konuştuğunu anlayınca elini ağzına örterek "Özür dilerim, bu çok ileri oldu sanki?" dedi Bahar.
Oysa Ozan tutmasının mümkün olmadığı bir kahkahayı orta yere bırakıvermişti. "Bunu onlara söylemem lazım."
"Hayatta yüzüne bakmam bir daha!" Omuz silkeledi Ozan.
"Benden başkasına favori dersen bunu kaldıramam. Dedemle aranı açmam lazım."
"Çok aşağılık birisin!"
"Hayır, ben sadece çok aşığım!" Uzanıp dudaklarını Bahar'ınkilere yakın bir yere fırlattı. Sonra gözlerini kapatıp karanlıkta o dudakları bulana dek keşif öpüşü yaptı. Bahar'ın dudaklarından evvel bedeni karşılık verdi kendisine. Yaramaz elleri, kıvranan bacakları. Tam dilleri birbirine değdiğinde ise kendini geri çeken Bahar oldu.
"Burada sevişemeyiz," dedi. Hayal kırıklığı ile kırpıldı adamın gözleri.
"Ck, olmaz. Ayıp. Yatak nasıl ses çıkarıyor bak. Burada kuzu kuzu uyuyacağız. O kadar. Bak ben uyudum bile."
Önce "Tamam," dedi Ozan. Bahar, teyit ister gibi başını salladı ve gözlerini kapatan Ozan kaldığı yerden devam etti Bahar'ı öpmeye. Elbette karşılıksız almadı tavrı. Ozan, kızın konuşurken, yutkunurken, derin nefesler alırken titreyen yutağını şehvetle öpmeye başladığında; Bahar işin nereye gittiğini öngörüp "Ozan," dedi. Ucu tutuşturulmuş bir kâğıt gibi çıktı sesi. "Olmaz."
Sözlerin kifayetsiz kaldığını anlayınca, eliyle itti adamın göğsünü. Ozan ancak o zaman Bahar'ın gözlerine bakıp ciddiyetini tarttı. Gördüğünden hoşnut olmayınca, başını yastığa koyup "Ben öpüşüyordum zaten," dedi. "Sevişmeye meraklı olan sensin. Niyeti bozuk olan da sensin. Yoksa bu evde biriyle sevişmem mevzu bile olmadı bugüne kadar."
"Olmadı mı?" Bir kaşını merakla havaya kaldırıp öyle baktı Ozan'a.
"Gerçekten bu evde böyle şeyler yapabileceğimi mi düşündün? Ne kadar fesat biriymişsin sen..."
"Valla mı?"
"Bak bir de inanmıyor! Haklıymışsın, bu yastık bölünebilir olmalıymış."
"Ayrılmak mı istiyorsun benden?"
"Bana güvenmiyor musun?"
"Bana içi fesat dedin."
"Benimle sevişmek istemedin."
"Zaten sevişmek yokmuş ki aklında!"
"İnanıyor musun buna?"
Yaramaz dudaklar ve eller birbirine karıştı. Sonra ciddi bir meseleyi hatırlamış gibi başını Bahar'ın koynundan çeken Ozan "Soruma cevap vermedin?" dedi.
Anlamazcasına göz kırptı Bahar.
"Şiir gibi erkekler gördün mü dışarıda?"
Bahar dudaklarını birbirine bastırdı. Diliyle bir yanağını şişirdi. "Dürüst mü olayım?" diye sordu Ozan'a. Bunu beklercesine gözlerini örttü Ozan. Tatlı bir övgü gelecekti şimdi Bahar'dan. Gururu kanatlanmaya hazırdı.
"Suyundan mı toprağından mı bilmem ama iyiymiş Yunan erkekleri. Yani bir sınır çizgisi taşla toprağı birbirinden ayırsa da özü aynı kalıyor. Buralar Türkiye'ye çok benziyor ama kesin bir farklılık istersen erkeklerdeki yakışıklılık oranı diyebiliriz bence."
Daha da diyecekleri vardı kızın. Misal "Hepsi de bir cilveli, bir cilveli!" diyecekti. "Kanınız oynak, ruhunuz civelek," diyecekti. Diyecekti ama Ozan'ın gözleri öyle çok büyümüştü ki, durma gereği duydu.
"N'oldu?" dedi sonra Ozan'a.
"Gerçekten mi?" dedi şaşkınlık içindeki adam. "Gerçekten yakışıklı birilerini gördün mü sen? Bana rağmen ha?" Çocuk gibi kaldırdı kaşlarını, çocuk gibi devindi yerinde, çocuk gibi gönül koydu.
Dil döktü Bahar. Sonra tehdit etti. Bu da yetmeyince sinirlendi ve kıçını döndü Ozan'a. Demek kimseye hududundan fazla dürüst davranmamak lazımdı. Demek dürüstlüğü ucundan kıyısından göstermek yeterliydi. Demek gördüğü her erkeğin yakışıklı olması gerçeğini kendisine saklamalıydı! Yastığı çekeledi, öte yandaki Ozan da aynını yapınca yastık gergin bir yay halini aldı.
Sırt sıra geldiler. Sustular, sustular, sustular. Sonunda "Ozan..." dedi nabız yoklamaya çalışan Bahar. Alçaktı sesi. Ozan ses versin diye bir müddet bekledi. Ses gelmeyince "İyi," dedi mırıldanır gibi. "Zaten karnım ağrıyor, bir de sen küs bana; hepten acı çekeyim."
Üç saniye sürdü Ozan'ın hareketsizliği. Son işittiğiyle tıpış tıpış döndü öte tarafına. Sağ eli uzanıp Bahar'ın rahminin üzerine kondu. Avuç içinin sıcaklığı kızın ağzından hoşnut bir ses çıkmasına sebep oldu. Tatlı bir inilti. Ozan, Bahar'ın saçlarını aralayıp çenesini boynuna yasladı. Bulduğu yeri gelişigüzel öpüp bedenine Bahar'ın şeklini verdi ve kabuk gibi sardı onu.
Sonra Bahar "Senden yakışıklı kimseyi görmedim," dedi ve sustu. Birkaç saniyelik sessizliği, Ozan'ın kavrulmuş dudakları bozdu. Öpebildiği kadar çok öptü Bahar'ı. En sonunda "Dönerken bu yastığı yanımıza alalım," dedi. "Sonra sana gelin yastığı yaparız. "