Milyon Dolarlık Hayalkırıklığı
Yazar: Orkan ŞancıBir insan hayatta en fazla birkaç kez aşık olmalı. Birkaç filmi çok sevmeli, birkaç şarkı onu derinden etkilemeli. Birkaç kokuyu beğenmeli, birkaç renk onun rengi olmalı. Ve bir insan hayatta çok fazla hayalkırıklığı yaşamamalı. Bunun için de, hayal kurarken biraz olsun ayakları yere basmalı. Çok beğenilen, yığınla Oscar adaylığı kazanan bir filme giderken bile hayallerini dizginlemeli insan. Bu denli derin bir hayalkırıklığı yaşamamak için. Maggie'nin aldığı yumrukları karnında hissetmemek, onun gibi büyük bir hüsran yaşamamak için.
1992 tarihli başyapıtı Unforgiven ile çok haklı bir Oscar'ı var Eastwood'un. Tüm bir western türünü tek bir filmde işlemişti neredeyse. Şimdi yine iddialı, üstelik düşük sayılabilecek bir bütçeyle sadece 7 haftada çektiği bir filmle. Hillary Swank ve eşsiz Morgan Freeman ile birlikte başarılı bir üçlü oluşturmuş görünüyorlar. Tüm bunlara rağmen film bir hayalkırıklığı. Neden ise her zamankiyle aynı, senaryo.
F. X. Toole'nin yaşadıklarını yazdığı kısa öykülerden iki Emmy ödüllü Paul Haggis'in uyarladığı senaryo, hem filmde hem de zihnimizde derin yaralar açıyor. Minimalist bir bakış açısı tercih edilip boks dünyası bir fon olarak kullanılmak istendiyse bile, karakter işlenişindeki basitlik filmi nakavt etmiş.
Tabi bir filmde yönetmen, senaryonun da yönetmeni olduğu için Haggis tek kabahatli değil. Eastwood özellikle Mutlak Güç (1997)'da belirginleşen eski bir hatasını tekrarlamış. Karakterleri ve onların yaşadığı dünyayı inandırıcı kılamama.
Maggie, yaş 30 da olsa hala ümit var diyerek kariyer değişikliği yapmaya karar veriyor. Usta antrenör Frankie'nin lanet suratına rağmen ondan kendisini çalıştırmasını istemesi bile ne denli cesur bir kız olduğunu ortaya koyuyor. Ne var ki filmin ilk yarım saatinde spor salonunun hep aynı köşesinde, hep aynı şekilde havayı döverken görüyoruz Maggie'yi. Çalıştığı restoranı ise birkaç kez... Önemli yer tutması gereken bu iki mekandaki sahneleri sanırım 2 saatte çekmiş olmalı Eastwood.
Filmin ikinci yarısında ise Kovboy seyircinin yüreğinin parçalanması için öyle uğraşmış ki, dramı iyice çiğ bir hale getirmekte sakınca görmemiş. Eh, dram sadece üç-dört mekanda geçen böylesine kötü bir senaryoyla , üstelik 7 haftada pişmez elbette.
Maggie nasıl oldu da dünya çapında bir dövüşçü haline geldi, ünvan maçına çıkacak hale geldiyse nerede onunla röportaj yapmak isteyen medya? En kötü Rocky filmlerinde bile boks dünyasının havası daha iyi yansıtılmamış mıydı?.
Peki, boksu arka planda işleyeceksek ön planda sunulan ne? Böylesine kaba çizilmiş, itici bir aile için neden bu kız ev almak istiyor? Kızlarının durumunu öğrenmelerine rağmen kente gelip önce turist gibi gezen bir aile inandırıcı mı? Frankie'nin kızıyla yaşadığı sorunlarla Maggie ile olan ilişkisi neden bir biçimde çakışmıyor? Ayrıca bu sürekli rol çalan Danger karakteri de ne?
Senaryoya rağmen Hillary Swank'in bir kez daha, olduğundan çok farklı bir karakter yaratmayı neredeyse başarmış olduğunu kabul etmek lazım. Bir de, Eastwood'un Frankie karakterini, emektar siyah boksör Freeman'ın oynaması ilginç açılımlar sağlayabilirdi.
Sonuçta son derece başarısız olmasına rağmen aksini iddia eden bir film karşımızdaki. Eğer Eddie'nin boksör tarifindeki gibi, acıdan kaçmak yerine onu bulmaya çalışıyorsanız bu film tam size göre.