Hesabım
    Dünyalar Savaşı
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    2,5
    Geçer
    Dünyalar Savaşı

    E.T.’ye Selam Olsun!

    Yazar: Ayşegül Kesirli

    Bilim kurgu seneler boyunca dönemin toplumunu ve sistemini eleştirmek için başvurulan en sadık türdür. Çünkü içinde her türlü yadırgatma ögesini barındırır. Şiddette sınır tanımaz. Gündelik gerçeklikle kurguyu birbiri içine harmanlar. Ancak varolan gerçekliğin eleştirisi ile düş gücü arasına da bir o kadar keskin sınırlar çizer. İnsanı insan yapan nedir, farklı görünüşlere, farklı kültürlere sahip ırklar birbirlerini öldürme hakkını nereden bulur gibi sorular bilim kurgunun eleştiri oklarını yönelttiği en önemli konulardır belki de.

    1898 yılında ünlü bilim kurgu yazarı H.G. Wells tarafından yazılan Dünyalar Savaşı, kendi dönemine ışık tutan bir romandır. 19. yüzyılın sonlarında doruk noktaya çıkmış olan koloni arayışı, güçlü devletlerin ucuz ham madde uğruna işgal ettikleri küçük devletleri yağmalamaları ve yöre halklarına karşı acımasızca davranışları, Wells'in romanında sembolik olarak tartıştığı güncel olaylardır.

    Steven Spielberg tarafından çekilen Dünyalar Savaşı (2005), romanın ikinci sinema uyarlaması. Sıradan bir Amerikalı baba kızın gözünden, yeryüzünün uzaylılar tarafından işgal edilmesinin öyküsü. Dünya üzerindeki hakimiyetlerinin sonsuz olduğunu düşünen insan ırkının, kendine sonsuz güveninin sarsılma hikayesi. İnsanları; renklerine, dillerine ve kültürlerine bakarak ayıran, zaman zaman yaşama haklarını sadece bu farklılıklar yüzünden birbirlerinin ellerinden alan bir soyun, bir bütün haline gelerek ölümle mücadelesi.

    Filme uyarlandığı roman ile bir bütün olarak bakıldığında, birçok yönden öyküyü görselleştirmede üstün bir başarı elde ederken, kitaptaki bazı konuları vurgulamakta yetersiz kaldığı söylenebilir.

    Spielberg romanın yazıldığı zaman ile şimdiki zaman arasında uyum yaratma zorluğunun altından başarı ile kalkıyor. Zira bir canlıyı öldürmekten bizi alıkoyan nedir konusu, hala daha güncelliğini koruyor olsa da, değişen toplum değerleri ve teknoloji öykünün görsel arka planını büyük bir değişikliğe zorunlu kılıyor. Spielberg birkaç ufak taktik ile romanının yazıldığı dönem ile bu dönem arasındaki kesişmeyi sağlıyor. Örneğin, uzaylıların dünyayı işgal ettikleri anda elektrikle çalışan bütün teknolojik araçların işlevlerini kaybetmeleri, kahramanlarımızın anında yüzyıllar öncesine geri dönmelerini sağlıyor . Böylelikle kitap karakterleri ve günümüzün sinema karakterleri arasında bir bağ kuruluyor. Öte yandan, Ray ve Rachel gibi içinde yaşadığımız zamana ait karakterlerin, olayın kitabın savunduğu felsefi boyutunu vurgulamakta biraz yetersiz kaldıkları göze çarpıyor.

    Spielberg, filmin daha en başında Ray'in oğlunun Fransa'nın Cezayir'i sömürgeleştirmesi hakkında bir ödev hazırlamak zorunda olduğunun altını çizerek, Wells'in sistem eleştirisine sadık kalma isteğini seyirciye gösteriyor. Yazarın, işgal sonrasında özellikle vurguladığı bir konu olan insanlığın Tanrı’ya olan güveninin kayboluşunu, kilisenin çöküşünü görselleştirmekte de olağanüstü başarılı.

    Amerikalılar ve teröristler ilişkisi filmin siyasi alt metni... Amerikalıların, teröristleri neredeyse evrenin bir başka köşesinden gelen uzaylılar olarak gördüklerini destekler bir tavrı var. Hatta Amerikalıların sadece teröristlere değil, kendi ülkeleri dışında yaşayan tüm insanlara karşı benzer bir bakış açısına sahip olduklarını da yansıtıyor. Kendilerini dünyanın merkeziymiş gibi algıladıkları duygusunu seyirciye başarıyla veriyor. Ve bu yönleriyle Wells'in esas anlatmak istediği noktalara da parmak basmış oluyor. Ancak sözü geçen bölümler öykünün gereğinden az bir parçasını oluşturuyorlar.

    Filme, romandan bağımsız olarak yaklaştığımızda ırklar arası farklılaşmanın felsefi boyutunun dışına çıkarak, belki de sadece savaşın acımasızlığını anlatmayı amaçladığını görüyoruz. Yadırgatıcı işgal sahnelerini, tahmin edileceği gibi gösterişli görsel efektlerle seyircisine sunuyor Spielberg. Bunun yanı sıra gösterime giriş tarihine kadar sır gibi saklanan uzaylı tasarımları ile de hikayenin görselleştirilmesindeki gücünü kanıtlıyor.

    Uzaylıların ellerine bakıldığında ise yönetmen sanki seneler önce çektiği E.T.’ye selam gönderiyor. Ve yine E.T.de olduğu gibi bir çocukla uzaylının buluşmasına değiniyor değişik bir yönden. Öykünün esasından farklı olsa da küçük Rachel karakteri ile İtalyan yeni gerçekçiliğine gönderme yaparcasına savaşın korkutucu boyutunu bir çocuğun gözlerinden seyirciye yansıtıyor. Savaş boyunca çekilen onca acı, ışık kullanımı ve hareketli görüntülerin birleşimi ile şiirsel bir anlatıma kavuşuyor.

    Hikayenin aslından koptuğu anlarda, Spielberg’in tek bir adam tüm evrene karşı gibi abartılara başvurduğu aşikar. Ancak izlediği filmin kimin eseri olduğunun bilincinde bir seyirci, bunlara Amerikan Sineması'nın klasik klişeleri gözüyle bakıp, Dünyalar Savaşı’nı olduğu gibi değerlendirebilir belki de. Ve beklentilerini böyle bir çerçeve ile sınırlayabilenler, sonuna kadar filmin tadına varabilirler.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top