Bir Teselli Ver Popülerden Yana
Yazar: Ertan TunçBir sinema eseri seyirci tarafından beğenilirse, devamını çekiyorlar. Yapıt iyi fakat teknik eksiklikler tatmini düşürüyorsa, bir zaman sonra, aynısını teknik anlamda güçlendirip çekiyorlar. Yapıt tutmadı mı, yeniden çevrimini yapıyorlar. Bunun sanatsal yaratıcılık sorunundan kaynaklandığını sanmak yanlış olur. Bu bilinçli bir yapılanmanın doğal sonucu ve giderek organik bir Amerikan Sineması vücuda getirme çalışmasının/çabasının bir ayağı. Sanki bu adamlar tüm eserlerini birbiri ile ilişkilendiriyorlar.
Hatta daha da ileri gidip, Hollywood dışı üretimleri, sanatçıları ve çalışanları da kendi sinemaları ile ilişkilendiriyorlar. Şimdi karşımızdaki Mumya Evi, 1953 versiyonundan oldukça farklı olmasına rağmen niye adı aynı? Kahramanın adı niye Vincent? Bir çeşit devam olasılığına yeşil ışık yakılmasının sebebi ne? Niye popüler kültürün yapıtaşları bir bir karakterlere işlenmiş? Mumya Evi'nde, ismi lazım olmayan zâtın işi ne? Niye soyunuyor?
Çağımızı sürükleyen postmodernizm, acımasız bir kopukluk değil aksine sinsi bir birleştiricilik yaratıyor. Bir zamanlar önemli bir kişi önemli bir söz söylediyse, o söz halâ kullanılıyor ama anlamında değişiklik yaratan bir yorumlamaya maruz bırakılarak. "Kötü taklit aslını yüceltir" desek bile bu sinema pişkin pişkin sırıtacak. Öyle ya da böyle ağına düşmekten kurtulmak zor. Ama söylemeden geçemeyeceğim: De Toth'un 650 bin dolara mal olan 1953 versiyonu, bu 43 trilyonluk 2005 yeniden-çevriminden çok daha güzeldir.
İşte bu durum işletmeciliğin satış-pazarlama kısmında sıkça kullanılan bir taktiktir. Bir galeriye araba almaya gidersiniz. Size gösterilen bir arabayı alayım mı almayayım mı diye düşünürken, satıcı size başka bir araba gösterir ve "bu daha iyidir" der. Şimdi sorun yapısal bir dönüşüm geçirmiştir. Artık bunu mu alayım öbürünü mü diye bakmaya başlarsınız. Kanımca, Hollywood'un tuzağı budur. O yüzden bir yeniden-çevrim yapımının eski versiyonun da haklarını satın almış olmasına, giderek daha fazla rastlamamız tesadüf falan değildir.
Amerikan toplumunun yaygın değerlerini, yaşam biçimlerini temsil eden karakterlerin sırayla katledildiği, popüler müziklerin, popüler sporların kısacası popüler olan ne varsa hemen hepsinin adının geçtiği, kullanıldığı Mumya Evi; muhterem ve aynı zamanda muhteşem oyuncunun ölüm sahnesi hariç çarpıcı bir sahnesi olmayan sıradan bir seyirlik. Fakat 30 milyon dolarlık bütçeye ulaşan tüm Hollywood yapımları "izlenebilirlik/seyir edilebilirlik" payesine erişirler. O yüzden "izlenebilir" demek belki de hakaret olur. Bu bütçeyle çekilmiş tüm yapıtlar için; "çekilmeseydi sinema dünyası ya da sinemaseverler ne kaybederdi" diye sormak lazım gelir.
Devasa bütçelere sahip eserleri başka bir yaklaşımla ele almak gerekir. Örneğin; Yüzüklerin Efendisi'ni veya Yıldız Savaşları'nı izlediğiniz zaman sanki "sinema" bizim bu eserleri görebilmemiz için yaratılmış gibi gelir. Bir görsellik, bir derinlik hissi verirler. Sanatın amacını ilahî bir hoşluk yakalama çabası olarak gördüğümüzü varsayarsak, bunlar üzerine düşeni fazlasıyla yapmışlardır. Büyük prodüksiyon Cennet'in Krallığı, Godard'ın minimalizmle yoğurduğu Müziğimiz'in anlattığı olguları duyurmaya çalışmıştır örneğin. Bir düşünce aktarmayan ya da bir his yaratmayan sanatın değeri nedir?
Bu açıdan bakıldığında, Mumya Evi'nde oyunculuk mu var? Müzik mi var? Görsellik mi, teknik üstünlük mü, fikir mi? Hiçbiri yeterli ölçüde yok. Peki ne var? Popüler bir ikonun pornosunu kaçıranlara bir adet teselli ikramiyesi.