Öncelikle eğer fragmanını izlerseniz, film beklentilerinizi karşılamaz. Anladığım kadarıyla, gerçek bir hikayeye dayanan bir film olduğu için tempo bu kadar ağır ve zayıf. Film neredeyse tamamen John Smith (Collin Farrel) ve Pocahontas/Rebecca (Q'Orianka Kilcher) üzerine kurulu tarihi bir aşk filmi. Christian Bale ise filmin son 30-40 dakikasında meydana çıkıyor.
Film, 1607 yılında İngiliz gemilerinin daha önce hiç keşfedilmediği bir kıyıya yaklaşırken ve bu sırada yerlilerin yaşadığı şaşkınlıkları göstererek başlıyor. İngilizler bu kıtaya yeni bir medeniyet kurmak istiyorlar. İşin başında bu işten habersiz olan yerliler, misafirlerini hoş karşılarlar. Ama sonra işler kızışır ve yerlilerle koloniciler arasında bir savaş başlar. Bu sırada Pocahontas ve John Smith birbirlerine aşık olurlar ve tüm bu kötü olaylar gelişirken onlar birlikte oldukları için çok mutludurlar. Smith, Pocahontas'a İngilizce öğretir.
Tüm bunlar, izlerken bana bir masal gibi gelse de anlaşılan gerçek bir hikayeye dayanıyor. Filmin konusu zor ve uzun olduğu için yönetmen sahne geçişlerini ve bazı bölümleri hızlandırmış. Güya biz sıkılmayalım diye yapılan bu iş, filmi tam olarak anlayamamamıza neden oluyor. Ve her ne kadar biz sıkılmayalım diye uğraşılsa da yer yer uykumu getirdiğini söyleyebilirim. Yalnız film, günümüzde Hollywood'un sıkça yaptığı gişe filmlerinden biri değil, tam tersi seyirciye bir şeyler anlatmak isteyen, çeşitli mesajlar veren ve maalesef bir parça zarar eden bir film.
Terrence Mallick, hem filozof olduğu için hem de felsefi konulara ilgi duyduğu için filmi izlerken kaç kere esnediğimi unuttum. Ama bunun yanında insancıllığı ve iyi niyeti ile hoşa giden, çok güzel çekimler ve müziklerle beğenimi toplayan, her sinemaseverin en az bir kere izleyebileceği bir film. 7,9/10
Bu filmin bu kadar düşük puan almasına gerçekten inanamıyorum, bence 16 yaşın altındaki üyelerin vermiş oldğu puanlar sonucu etkiliyor, gerçek bir hikaye Kızılderili güzel hatun Pocahantesin hayatını anlatıyor, tarihi bi aşk filmi sırf buradan 7 inin üzerinde bir puan çıkarması gerekiyor, yazık gerçekten yazık.
...Malick 32 sene icerisinde sadece ve sadece 4 filme imza atmis bir usta. Bu sunun gostergesidir ki Malick seyirci icin degil kendi icin film yapan bir yonetmen. Sinemasi genel gecer sinema seyircisine pek hitap etmez, filmleri duragandir, gorsellige buyuk onem verir hatta seyircisini bu sayede filmlerine asik eder. O yuzden "The New World"un haketmedigi bir bicimde sIkIcI ve agir bir film olarak nitelendirilmesi haksizlik. Malick "The Thin Red Line"dan 7 sene sonra, yeni projesini merak eden seyircisini yeniden mest ediyor. Ingiliz John Smith ile yerli kabile kizi arasindaki aski (Pocahontas'in hikayesi olarak da nitelendirebiliriz) kendi stiliyle son derece $Ik di$ ses kullanimi ve harika kadrajlariyla beyazperdeye aktaran Malick, Ingilizler ile yerliler arasindaki ilskilerde de belgesel tadinda bir gerceklik yakalami$. Sonucta herkese hitap etmese de gercek sinemaseverleri buyuleyici bir yolculuga cikartacak bir Malick yapiti daha. Yerli kiz roluyle karsimiza gelen, 16 yasindaki Q'Orianka Kilcher'in masum guzelligine kapilmamaniz da imkansiz gibi gozukuyor...(7/10)
Emin olun yeni dünya velhasıl Amerika hiç bu kadar kötü ve sıkıcı bir şekilde keşfedilmedi. O yeni duygusu deniz-macera-yerli hayatı nı zorlama ile yapmışlar. Doğallık yok. Hatta birçok figüranın kameraya çıkma uğraşı yapaylıkları sizi güldürecek. 5/10
Ben de kesinlikle çok sıkılmıştım bu filmde.. sadece ben değil sinema salonundaki çoğu insan artık bitse de kurtulsak demeye başlamıştı son dakikalarda.. film hem sıkıcı hem de çok uzun.. daha kısa ve daha akıcı bir anlatımı olsaydı iyi bir film olabilirdi çünkü konu buna gayet uygun.. ama ne yazıkki 4/10
Kendilerini üstün gören medeni sanan beyaz adamın cennet gibi yeni dünyaya gelip barbar vahşi gördüğü aslında doğayla barışık insancıl yerlilerin topraklarını çalıp;çocuklarını dönüştürme yok etme sürecinin başlangıcını anlatan çok güzel hüzünlü bir Mallick şiiri.Amerikanın gerçek sahiplerine yakılmış bir ağıt.7/10
İlk kez bir terrence mallick filmini sinemada seyrettim.yönetmen bu kez sinemaya daha az ara vererek yine geçmiş zamanda geçen bir masal anlatmış. Ancak ne yazık ki önceki filmi ince kırmızı hat'taki başarısına ulaşamamış.evet, bu filmde de iç sesler ve zamanda gidip gelmeler var.ancak bu kez yönetmen şiirselliği ve iç sesler gereksiz yere çok rahatsız edici bir şekilde fazla kullanmış.insanı zaman zaman öyle çok rahatsız ediyor ki bu durum filmden kopmanıza neden oluyor.Ben sinemada izlerken filmin bütününden çok sıkılmadım.ancak defalarca izlenecek bir film değil.sıradan bir yönetmen çekse büyük bir başarı olabilirdi ancak mallick için sadece bir film.yine de mutlaka izlenmesi gerekli.çünkü filmin hala söylediği birşeyler mevcut...
Terrence Malick ... Kendisi gerçekten önemli bir filozof, entellektüel, fikir adamı, sanatçı, insana değer veren bir kişiliğe sahip ... Harvard Üniversitesindeki felsefi birikimini sinema sanatı ile buluşturmasını takdir ile karşılıyorum ... İnce Kırmızı Hat filmiyle tanıdım kendisini ... İnce Kırmızı Hat filmi ile bir başyapıt ortaya çıkaran yönetmen, bu filmde de bir başyapıta imza atmış. Filmleri adeta şiirsel bir tatta ... İzledikçe farklı duygular beliriyor ruhunuzda ... Sanatsal ve insancıl bir dokunuş söz konusu ... Üstadın özellikle bu filminde doğa ve eşsiz manzaralar vazgeçilmez bir unsur olarak duruyor karşımızda. Kamera açıları çok güzel kullanılmış. Gökyüzü, bulutlar, ağaçlar, yeşillik, rüzgarın otları ve ağaçları yalaması, güneş, deniz, muazzam doğa ve onun içinden yankılanan eşsiz sesler.. Görsel efektlerle dolu sinema endüstrisine inat, doğa ve insanın en yalın halinin kameralara farklı açılarla, sanatsal bir anlatımla yansıması ... Filmin müzikleri ise, klasik müzik tadında filmle birlikte insanın ruhunu okşuyor. Filmi en masum duygularımla izledim. Ve filmi izlerken huzur buldum kendimde ...
Koloniciler gelinceye kadar barbar olarak nitelenen Kızılderililer, nasıl da kötülük, yalan dolan bilmeden masum ve huzurlu bir hayat sürüyorlar. Koloniciler geliyor ve masum ve huzurlu bir halka kötülük ediyor, kötülük bulaştırıyor, kendi vahişiliklerini etrafa yayıyorlar. Pochahontas ve John Smith en saf, en masum duygularıyla sevgiyi ve aşkı tadıyorlar. Kendi içlerinde bir sorgulama, vicdan muhasebesi, keşif serüveni yaşıyorlar. Farklı kültürler olmalarına rağmen sevgi ve aşk gibi duyguları en saf haliyle tadarak, birbirlerini keşfediyorlar ... Film boyunca insanın iç hesaplaşması, vicdan muhasebesi, iyilik-kötülük, dua, aile, sevgi, aşk gibi kavramların irdelendiğini görüyoruz. Pochahontas aşık olup ulaşamadığı sevgilisi John Smith yerine, aşık olmadan, sevmeden John Rolfe ile evlenmişti ... Daha sonradan John Smithin yaşadığını öğrendiği halde eski aşkına dönmeyip yeni kocasına ve çocuğuna sahip çıkması aile kurumuna verdiği önemi gösteriyor. Bu sahne bana Türkan Şoray ve Kadir İnanırın rol aldığı Selvi Boylum Al Yazmalım filmini anımsattı. Bu filmde de Sevgi Nedir? sorusunun cevabı aranmış, filmin sonunda Sevgi Emektir cevabı verilmiştir.
Terrence Malick üstadım ; günümüzde insanlara abartılı aksiyon sahneleri olan, görsel efektlerle dolu filmler sunuyorlar. Bazı filmler ise şiddet ve küfür içerikli diyaloglarla beğeni toplayabiliyor. Senin filmlerinde bu gibi unsurlar yer almadığı için her izleyicinin filmlerini beğenmemesini, anlamamasını, sıkılmasını doğal karşıla. Bizler belki de belli bir azınlık olarak, anlatmak istediklerini sinema sanatıyla harmanlamanı takdir ile karşılıyoruz. Yoluna devam et ve bizleri başka başyapıtların ile buluştur. Keşke benim ülkemde senin gibi yönetmenler yetişebilse ... Keşke benim ülkemde senin gibi entellektüeller yetişebilse ...
çok iddialı olabilir ancak bir başyapıt adayı ile karşı karşıya olduğumuzu düşünüyorum. dünya sinema tarihinin en ilginç kişiliği olan terence mallick'in tüm filmleri içinaynı yorum yapılabilir veya nefret de edilebilir ama birçok yönetmende varolmayan ve asla varolmayacak bir duruşa sahip oluğu da inkar edilemez. bu filmi izlerken gözleriniz değil kulaklarınız daha açık olmalı. sinemanın ilişkili olduğu edebiyatın en incelikli dalı olan şiir bu filmin başkaynağı. ve aynı zamanda aşk teması ve şiirin bulşması bizi bu büyük filmle karşı karşıya bırakıyor. sadece 4. filmiyle tüm sinemanın en iyi birkaç yönetmeninden biri olan mallick'in yeni dünya'sını mutlaka izleyin.
İzlediğim filmler hakkında her zaman için yorumda bulunmadan önce bir süre beklemeyi ve o film hakkında gerçek düşüncelerimi ifade etmeyi daha sağlıklı ve özellikle bu tarz filmler için daha uygun bulmuşumdur. Nedeni dediğim gibi anlık duygularım bir film hakkında fazla olumlu veya olumsuz yorumlar yapmama sebeb oluyor. The new world soğuk bir film, izleyici filme bir türlü adapte olamıyor tamda işte asıl film başlıyor derken tempo yeniden düşüyor. Bir macera filmimi yoksa bir aşk masalımı buna daha karar veremedim doğrusu ama bu film bir aşk masalıysa gerçektende son zamanlarda izlediğim en içten duyguları barındırıyordu. Hatta biran filmi selvi boylum al yazmalıma benzettim...Senaryodaki eksikliklere nazaran filmin tekniği özellikle görüntü yönetimi ve yerlilerin makyajları kusursuzdu. Ayrıca james horner imzalı müzikleri de unutmamak gerek.Colin farrel çok iyi bir oyuncu adayı ve eminim ki kendini bundan sonra daha iyi projelerde görmeye devam edeceğiz. Q’Orianka Kılcher bence filmin en dikkat çeken oyuncusu, zarif güzelliği ve o bakışlarının bende bıraktığı etki inanılmazdı...Belki çok iyi bir film değil ama yine de izlenilmeye değer yapımlardan, özelliklede uyduruk katillerin kol gezdiği sinema salonlarında bulabileceğiniz en iyi film...
son derece yavaş ve ilerlemeyen içinde aşk mı savaş mı ayırt bile edilemeyen bi çok bağlantı kopukluğu yaşatan öyle bi film ama nerde çekildiyse o yer için puan verdim.
Issız bi adada mahsur kalmışız.. Çoğumuz bu duruma alışmışız.. O gün karnımızı doyursak yeter bize.. Bizi kurtarabilcek bi gemi kim bilir kaç sene soora geçecek buralardan.. Belki de burdan kurtulmayı düşünmez bile olmuşuzdur..
Eğer bu adanın adı 'Sinema' ise bizi kurtarmaya gelen geminin adı The New World; bu geminin kaptanı da Terrance Malick'tir. Malick'in kaptanlığını yaptığı başka bi gemi buralardan kim bilir kaç sene sonra geçer? Ya da bundan sonra geçer mi? Gemiye binenler bindi, bazıları beğenmeyip indi. Çoğu geldiini bile görmedi..
İlerde çocuklarıma "ben de o gemideydim" diebilicem. Ne mutlu bana..
Beyazperde.com'da gezintiye devam etmek istiyorsanız çerezleri kabul etmelisiniz. Sitemiz hizmet kalitesini artırmak için çerezleri kullanmaktadır.
Gizlilik sözleşmesini oku.