Çöküşte miyiz?
Yazar: Ertan TunçFedakar Kız, tüketim toplumunun ahlaki çöküşüne çok farklı bir açıdan eleştiri getirmeyi başarmış, dramatik çatısı sağlam fakat çıkarımları muğlak bir film. Ahlaki açıdan -neredeyse- tamamıyla yanlış işler yapan kişilerin (cinayet, fahişelik, intihara teşvik) fedakarlıkları o kadar büyük bir zarafetle aktarılmış ki bir noktadan sonra izleyicinin eylemi haklı görmesi bile mümkün kılınmış.
Böylece hunharca cinayet işleyen bir baba, para için fahişelik yapan küçük kız, sırf bir hayat dersi vermek için bir yığın erkekle yatan bir kız ile seyircinin kendisini özdeşleştirmesi sağlanmış. Kim Ki-duk'un bunu yapmaktaki amacı; emeller, hayaller yahut da idealler uğruna yapılması gerekebilen bir takım kötü işleri temize çıkarmaktan çok günümüz toplumunun gidişatına -Victor Hugo'nun Fransa Kralı'na gönderdiğine benzer- bir ünlem eklemek olsa gerek.
Dünya son yirmi yıldır; geldiği ve/veya bulunduğu yerden bunalan, stres dolu hayatından bir an olsun uzaklaşabilmek ya da daha üst bir statüye ulaşmayı olanaklı kılan para ve güç kavramları için hemen herşeyi hiçe sayan bir neslin doğuşuna tanık ediyor. Gelir seviyesi düşük insanların suç oranlarında korkunç bir artış gözlemlenirken çocukların ve gençlerin bunun dışında bir eğilim sergilemeleri zaten düşünülemez.
Bugün Japonya ve Güney Kore gibi gelişmiş ülkelerde dahi genç kızların hatta çocukların cinsel istismara uğrama oranları günden güne artmakta. Pahalı bir yaşamı karşılayabilmek ya da daha basit düşünecek olursak, makul hayalleri gerçekleştirebilmek için fahişelik yapmaya başlayan kızların ve erkeklerin sayısında ürkütücü artışlar olmakta. Bu da semavi dinlerin kitaplarında, tozlu raflardaki tarih yazmalarında ve efsanelerde bahsedilen, geçmişte yok olup gitmiş büyük kavimleri akla getirmiyor değil. Yükselen bir imparatorluğun alçalan insanlarını.
Hoş bir aileye sahip olmasına rağmen cinsel güdülerin tesiriyle, adeta ikinci bir gizli hayata sahip olanlara, zenginliğini küçük kızlarla beraber olmak için tüketenlere ve cinselliği bahsetmekten utanılacak şekilde yaşamayı tercih edenlere yöneltilmiş bir oka benziyor Fedakar Kız. Bir polisin eliyle dağıtılan haksız bir adaleti, parçalanmış ailelerin etrafa savrulan çocuklarını, yeni neslin duygusuz/duyarsız davranışlarını; ayakları üzerinde durabilmenin maliyetlerine sayan ve cinsel istismarı lanetleyen başarılı bir drama.
Kim Ki-Duk, kendi ülkesini baz alarak anlattığı hikayesinde çürümüşlüğü sadece fahişelik bazında ele almasıyla eleştirilebilir ama üslubundaki dürüstlüğün de hakkını vermek gerek. Olayları ele alış biçimiyle (Yeong'un yorumu, tokatladığı züppe ve polise teslim olma vb.) telkin etmekten çok eleştirmeye çalıştığı açık. Belki sadece, aile babasının intiharı abartı olarak görülebilir. O da belki.
Ama şu da takdir edilmelidir ki, söyleyecek sözü olmayan, taraf olmayan ve muhalif olmayan sanatın varlığı bile tartışmalıdır. Birilerinin, kendi yapıtaşlarını (insanları, kurumları) bozuma uğratan bir sistemi eleştirmesinden daha doğal bir şey olamaz. Kurosawa'nın Ran'ın finalinde yaptığına benzer şekilde, çıkışsızlığı, karamsar belirsizliği sağa sola yalpalamakta olan ve sonunda çamura saplanıp kalan bir arabayla anlatmak ne kadar güzel bir saygı duruşuysa, kızın (kızların) düştüğü bataklığın (batağın) temizlenmesinin asıl amaç olması gerektiği de (Yaşamak'taki Huroecho mahallesindeki pis su sızıntılarına yapılan eğretilemesel gönderme) o denli güzel bir saygı duruşu olsa gerek.
Güney Kore sinemasına iyi bir örnek teşkil eden Fedakar Kız, kulak arkası edilmemesi gereken bir takım görüşlerle, ibret alınması gereken bazı olayların düeti halinde ilerleyen, fahişeliği, yasak ilişkiyi ve yasal olmayan ilişkiyi merkeze alan başarılı bir drama. Filmdeki müzisyeni, aile babasını, 'jeep'i olan genci, Mercedes'li adamı görüp de Syrus'un meşhur aforizmasını hatırlamamak elde değil : "Fahişe tecavüz aracıdır."