Aile çöker de film durur mu?
Yazar: Fırat AtaçHenüz ülkemizde vizyon şansı bulamayan Indignation ile birlikte senenin iki Philip Roth uyarlamasından biri olan American Pastoral, uzun süre Philip Noyce'un projesi olarak anılsa da yönetmen olarak ilk uzun metrajının başına geçen Ewan McGregor'a nasip oluyor. McGregor, geniş kitleler tarafından 'uyarlanması fena halde zor' olarak nitelendirilen Pulitzer ödüllü bir romanın sorumluluğunu almasından dolayı takdiri haketse de hakettiği takdir ne yazık ki bununla sınırlı.
Gençliğinde sporculuğu ile sadece okulunun değil tüm New Jersey'in sevgilisi olduktan sonra babasının başarılı deri eldiven fabrikasının başına geçen Swede Levov'un hikayesi 60'lar ve 70'lerde geçiyor. Altın çocukluğunu New Jersey güzeliyle evlenerek perçinleyen ve güzeller güzeli bir kız çocuğu sahibi olan Levov, orta direk üstü 'imrenilecek' bir hayat yaşıyor. Tek, ufak, çözülebilir problemleri ise kızları Merry'nin kekelemesi.
Merry'nin psikiyatristi tarafından ödipal döneme vurgu yapılarak babanın ilgisini çekme çabası olarak görülen bu sorun, ailenin ajandasındaki trajedilerin en küçüğü ama her şeyin de başlangıcı...Zaman ilerledikçe ebeveynleriyle iletişimi kopan Merry, kendini Amerika'nın içinde bulunduğu Vietnam Savaşı ve sivil ayaklanmanın radikal tarafına konumlandırıyor. Savaş karşıtı bir gençten örgütlü silahlı mücadeleye geçişi bu 'rüya ailenin' hayatının sonsuza dek değişmesi anlamına geliyor.
60'larda Amerika'yı kasıp kavuran sosyal ve politik buhranın getirileri üzerine trajik bir hikayeye sahip olan American Pastoral, doğru yönetmenin ellerinde daha kabul edilebilir hale bürünebilirmiş. Oturaklı şekilde başlayan filmde Swede Levov'u canlandırma kısmında sıkıntı yaşamayan McGregor'ın, filmin melodrama evrilmesini engelleyememesinin başlangıcını hissetmek için fazla beklememize gerek yok. Seçilen geriye dönüş formatının günümüzde geçen kısmının ve dış sesin sahibi zorlama karakterin filmin atmosferine tezat haliyle başlayan olumsuzluklar, ele alınan konunun en az aile içi ilişkiler kadar önemli olan 'genel resimini' çizmekte başarılı olamamasıyla devam ediyor.
Ülkede neler olup bittiğini hem görsel hem de yazınsal açıdan aktarmakta güçlük çeken 'kendi halindelik', annenin de devreden çıkmasıyla birlikte baba-kız ilişkisine sıkışıyor. Bu ilişkinin yarısından fazlasının kayıp arama vakası şeklinde gelişmesi derin okumalara mahal vermezken, kurgu masasında kaybolmuş gibi gözüken -umarım öyledir- kimi sahnelerin yokluğu karakterlerin davranışlarını havada bırakıyor.
Çiftliklerinde annesiyle birlikte ineklerle ilgilenmeyi seven Merry'nin bir sonraki beraber sahnelerinde annesine nefret kusması, anarşist Rita'nın soğukkanlı hallerinden aniden vazgeçip ürkek bir kadına dönüşmesi ve kabul etmekte en çok zorlandığım 'annenin akıl sağlığının çöküşünü' inandırıcı bulmak neredeyse mümkün değil. Özellikle fabrikada geçen ve Jennifer Connelly'e düşmanlarının yapmayacağı kötülüğü yapan 'kontrolü kaybetme sahnesi' yok mu? Aman Allahım!
Son tahlilde American Pastoral, 'ödül avcısı' olmak için yola çıktığı her halinden belli olan ancak yönetim, senaryo hatta dışarıdan göz alıcı görünen oyuncu kadrosunda bile çuvallayan bir roman uyarlaması olarak anılacak. En iyi yaptığı işin 'aradaki devasa boşlukları doldurabilmemiz için kitaba yönlendirmesi' olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.