Hesabım
    Kurtlar İmparatorluğu
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,0
    Ortalama
    Kurtlar İmparatorluğu

    Kötülük Madeni

    Yazar: Ali Ercivan

    Türkiye'de de çok satmış Jean Christophe Grang romanı Kurtlar İmparatorluğu'nun (L'Empire Des Loups) bizzat yazarı tarafından senaryolaştırılmış sinema uyarlaması, hafıza üzerine odaklı bir seri katil hikayesi olarak başlayıp, ucu Kapadokya'ya kadar uzanan bir mafya filmi olarak biten bir Fransız yapımı. Ejderin Öpücüğü (Kiss Of The Dragon) adlı dövüş sanatları merkezli aksiyon filmiyle sinemaya geçmiş olan yönetmen Chris Nahon da bu ikinci filminde bir biçimci olarak marifetlerini sergiliyor.

    Hafıza problemi yaşayan genç bir kadın, ardı ardına hunharca öldürülen kaçak ve kadın Türk işçiler, bu cinayetleri aydınlatmak için sicili son derece kirli eski bir polisle işbirliği yapan genç ve idealist bir dedektif. Yollar kesişip öyküler çözüldükçe, karşımıza ülkücü Türk mafyası tarafından yetiştirilip Fransa'ya gönderilen profesyonel teröristlere dair bir film çıkıyor.

    Roman Türkiye'de tuttuğuna göre, filmin de iyi iş yapacağını düşünmemek için hiçbir sebep yok. Ama bunca satılmış roman hakkında ne düşünüyor acaba Türk insanı? İşin iki yüzü var. Aşırı milliyetçi kesimlerin bu filmden veya romandan memnun olmaları için, gerçekten Kurtlar Vadisi sendromunun ötesini göremeyecek kadar sığ olmaları gerek. Çünkü filmde kendilerine alenen küfrediliyor.

    Ha, diyelim ki kimimiz de tam olarak bundan hoşlanıyoruz aslında. Ama o zaman da işin diğer yüzünü kaçırmış oluruz. Kurtlar İmparatorluğu, finalinde nezaketen ve zoraki bir diyalogla Ankara'yı tüm olan bitenin dışında tutmaya çalışsa da, Türkiye'yi bir terörist yatağı ve Türk insanını da potansiyel terörist olarak sunan bir yapım. İçinde olumlu yansıtılmış hiçbir Türk karaktere rastlamak mümkün değil (finaldeki harekat timi güruhu dışında).

    Geceyarısı Ekspresi (Midnight Express) paranoyasıyla yaklaşıyor değilim filme tabii. Ama Türkiye'ye karşı tek taraflı bir yaklaşım olduğu kesin. Türkiye, mekan olarak çok güzel resmedilmiş olabilir. Öyle ki ana karakter Kapadokya'yı ilk gördüğünde, öykü falan unutulup bir süre turist gibi hayranlıkla manzara izleniyor. Ama tüm köy halkı eli silahlı teröristler olarak çıkagelince, büyü yeniden bozuluyor. Bir detay olarak, filmin Türkiye çekimlerinde görev almış teknik ekibin isimlerinin son jenerikte yer almaması da ayrı bir kabalık, kanaatimce.

    Birçok Türk karakterin yer aldığı bu filmin tek Türk oyuncusunun, finaldeki harekat timinin şefi rolünde çok kısa bir süre gözüken Emre Kınay olması da dikkat çekici. Kimi roller için pekala Türk oyuncular seçilebilirmiş ama bunun yerine kısmen gerçekten Türkçe oynayan ama kısmen de Fransızca oyunları üzerine Türkçe dublaj yapılmış Fransız oyuncular yer alıyor. Bu cümle kafanızı mı karıştırdı? Aynı şeyi filmin özellikle final sekansında da yaşamanız olası. Final sekansındaki dil unsuru, biz Türk seyirciler için adeta bir yabancılaştırma efektine dönüşüyor.

    İşin bize dair kısımlarını kenara bırakacak olursak, filmin bir biçim gösterisi olduğunu belirtmek gerek. Nahon'un stilinin çok özgün veya karakterli olduğunu söylemek mümkün değil. Maharetli bir görüntü yönetmeni ve titiz bir post prodüksiyon süreciyle, en kabak çekimlerden bile ne harikalar çıkartılıyor artık. Buna rağmen, ağırlıklı olarak uzun odaklı objektiflerin kullanımı, filmin az ışıklı ve grenli dokusu filme tutarlı ve etkili bir atmosfer sağlıyor. Bu da elindeki teknik malzemeye hakim olduğu belli olan yönetmenin başarısı.

    Şüphesiz, gerek biçim, gerekse içerik açısından, Yedi (Seven) ve Kuzuların Sessizliği (The Silence Of The Lambs) gibi seri katil filmlerine öykünüldüğü gerçeği kendini belli ediyor. Film, bir aksiyon filmine dönüşene dek, bu iki filmin izinde bir seri katil öyküsü olarak seyrediyor. Ama bu alt tür içinde alışık olmadığımız ölçüde görsel şiddet imgelerine yer verme hatasını da yapıyor. Sürekli parçalanmış cesetler, düş sahneleri aracılığıyla senaryodaki işlevi muamma çürümüş insan bedenleri göstererek seyircinin midesini kaldırmak kolay. Halbuki filmin öykündüğü başyapıtlar, biraz da bu tür vahşet imgelerini göstermeyip seyircinin tahayyülüne bıraktıkları için güçlüdürler.

    Tekrar (ve belki taklit) hissi veren dokusu, görüntü ve mekan çalışmasına rağmen, kimi çok etkili anların yakalandığını da belirtmek gerek. Anna'nın (şaşırtıcı derecede Carrie-Anne Moss'a benzeyen ve çok temiz bir performans veren aktris Arly Jover'dan da bahsetmiş olalım bu arada) banyoda durumunun farkına varıp kaçmaya kalktığı sahne ve mezarlıktaki merdiven sahnesi özellikle akılda kalıcı sinemasal etkiler yaratıyorlar. Fakat senaryodaki kimi boşluklar, bu etkiyi zedeleyebiliyor.

    Yine Anna'nın etkileyici kaçma sahnesi bunların başında geliyor. Çok şık ve film içinde güçlü bir dönüm noktası bu sekans. Ama kadının onca profesyonel adamın arasından kaçabilmesini inandırıcı kılmaya yetmiyor bu şıklık. Anna'nın her gün çalıştığı çikolatacıya gelen adam, mantıklı bir açıklama getirilmeye bile tenezzül edilmemiş bu tesadüf aracılığıyla bize tanıtılıyor. Hatta öykünün bu detayına açıklama getirmek sonradan resmen unutuluyor.

    Senaryonun boşlukları kadar, öykünün gelişiminin yavaşlığı da dikkat çekici. Film boyunca o kadar çok olay yaşanıyor ve bu olay örgüsü belli bir noktaya kadar öyle ağır bir tempoyla açılıyor ki, sıkılmak işten bile değil. Koca bir romanı iki saatlik bir filme sığdırmak elbette zor iş. Ama yine de özellikle giriş kısımlarında birçok bilginin diyaloglar aracılığıyla bize verilmesi, dikkat çeken bir kolaya kaçma metodu.

    Neticede, kendi karakterini pek bulamamış ama etkileyici anları bulunan şık bir aksiyon-gerilim filmi Kurtların İmparatorluğu. Ama Türk seyircisi olarak terörist konumuna oturtulmayı nasıl sindiririz ya da buna nasıl tepki veririz, bu ayrı konu. Sözde batı sineması için yeni bir kötülük madenine mi dönüşüyoruz acaba? Geçtiğimiz aylarda 24 adlı TV dizisinin yeni sezonunda bir Türk ailenin terörist olarak sunulması üzerine koparılan yaygaraları unutmayın. Bakalım bu filme nasıl tepkiler gelecek? Yoksa işin içine son trend kurtlar girince her şey değişiyor mu?

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top