Hesabım
    Anaconda 2: Lanetli Orkidenin Peşinde
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    2,0
    Yetersiz
    Anaconda 2: Lanetli Orkidenin Peşinde

    Korkmayın, Sadece Anaconda

    Yazar: Irmak Koçkan

    Daha Anaconda 2: Lanetli Orkidenin Peşinde'nin fragmanını izler izlemez, ellerimi başıma dayayıp "Neden?" diye bağırabilirdim, ve biliyorum ki birçokları da bana hak verirdi. Ama yapmadım, hatta filmi izledim. Peki ya sonuç? Keşke bağırsaymışım.

    Devam filmlerinin çoğu ilk filmin başarısını devam ettirmek amacını taşır. Bir nevi "bu konudan daha ne kadar para kırarsam yeridir" felsefesidir söz konusu olan. Çığlık'tan ya da Ringu'dan sonra ikincilerinin neden çekildiğini hepimiz biliyoruz. Austin Powers'ı hatta Charlie'nin Melekleri'ni bile, bir dereceye kadar da olsa, anlayabiliyorum. Peki Anaconda'nın ikincisini çekmek kimin aklına geldi?

    Film, bu tür korku filmlerinin genel açılış sahnesiyle başlıyor tabii, bir yerlinin nasıl anakondanın kurbanı olduğunu seyrediyoruz. Benim için bu açılış sahneleri bir fragman, bir teaser görevini görüyor, ileride ne ile karşılaşacağımızı bilelim istiyorlar belli ki. "Hayır, eğer gerçek bir korku filmi izlemek istiyorsanız yanlış bir filmde olduğunuzu görün, bu filmde yerde sürünen korkunç büyük bir şey var, ona göre." diyorlar kısaca. Aslında çok da iyi yapıyorlar, daha o sahnede sinemayı terketmeniz gerektiğini biliyorsunuz, ama şeytani bir güç sizi yerinizde tutuyor. İçinizden "belki ilerleyen sahneler daha başarılıdır" diye geçiriyorsunuz, ama yanılıyorsunuz; maalesef, bu daha başlangıç.

    Bir ilaç şirketinde çalışan kahramanlarımız, içinde bir tür "uzun yaşama iksiri" bulunduran orkideyi bulabilmek için Borneo'ya doğru yola çıkıyorlar. Şirket sahibi, "bu Viagra'dan daha çok tutar" diyerek heyecanını belirtiyor, çünkü filmimizin aynı zamanda iyi bir mizah anlayışı var. Hala sinemadan çıkmamak konusunda emin misiniz? Borneo'ya giden ekibimiz, yağmur sezonu dolayısıyla kendilerini orkideye ulaştıracak bir araç bulamıyorlar, neyse ki sonra karşılarına Bill Johnson (Johnny Messner) çıkıyor, o ve teknesi Bloody Mary, bizimkilere yardım etmeye hazırlar, tabii cüzi bir miktar karşılığında.

    İlk filmdeki Jennifer Lopez ve Ice Cube yerine, grubumuzun lideri konumunda Gordon Mitchell (Morris Chestnut) var. Güçlü ve yakışıklı Chestnut, Ice Cube sayılmaz, maalesef J.Lo da değil. Lopez'e en çok benzeyen, şüpheci ve fazla sinirli bilim adamı Gail Stern (Salli Richardson-Whitfield), tek farkları ise Lopez'i ünlü yapan "fazlalıklarının" Richardson'da olmaması. Saf, iyi ve aslında güçlü bir kadın olan Sam Rogers (KaDee Strickland), Dr. Jack Bryron'ın (Matthew Marsden) asistanı. Meğer, Bryron bu arayış içinde herşeyi göze almış tehlikeli bilim adamıymış, herkesi tehlikeye atacakmış. İlk filmdeki Jon Voight'in rolünü üstleniyor yani.

    İşte, filmin nerede yanlış gittiğini görebiliyorsunuz değil mi? Voight, büyük bir yılan hakkındaki bir filmi kurtaracak tek şeyin oyunculuk olduğunu biliyordu, bizimkiler ise attıkları boş bakışlara izleyiciler tarafından anlam verilmesini bekliyorlar sanıyorum. Bir de devamlı bağırıp çağıran fazla korkak Cole Burris var ki, bu konuyu açmasak bile daha iyi.

    Sonra karşımıza anakondalar çıkıyor. Bir dakika! Grup Borneo'da olduğuna göre ve anakondalar aslında Güney Amerika'da yaşadıklarına göre, bu buluşma nasıl gerçekleşiyor? Haklısınız, unutmuşum, biz izleyicilerin herhangi bir kültürel bilgiye sahip olmamamız gerekiyor ki önümüze ne konulursa izleyip susalım. Aynen anakonda görüntülerinde kullanılan bilgisayar efektlerinin, bir çocuk tarafından oyun hamurundan yapılmış gibi durmasını görmemezlikten gelmemiz gerektiği gibi.

    Erkekleri Borneo'ya çeken dişi anakonda gerçekten bayağı bir güzel olmalı, ya da yılanların güzellik anlayışı neyse işte! Klişe sözlere ise değinmek bile istemiyorum. İlk anakondayla karşılaşmalarından sonra, Johnson, "ikinci bir anakondayla karşılaşma şansımız astronomik" diyor. Hayır aslında "imkansız" ama dişinin gücünü görmezden geliyorum sanırım. Gail'in hayatını kurtarmak üzere ona saldıran timsahı öldüren Johnson'a "bu hayatımda gördüğüm ya en cesur ya da en aptalca haraket" diye kızıyor Sam. İşte bu benim hayatımda duyduğum ya en klişe ya da acınacak cümle.

    İlk ölenin, filmin en yakışıklısı bir doktor olması, ki kendisi Nicholas Gonzalez tarafından canlandırılıyor, şahsım için bir hayal kırıklığı oluyor maalesef, ama erkekler merak etmesin, güzel bayanlarımızın giysileri her geçen an daha ıslanıyor, ve sanki darlaşıyor! Ölmemesi gerekenler ölürken, film boyunca sinirlerinizi yıpratan kim varsa yaşıyor. Bari onları öldürerek intikam duygumuzu tatmin etseydi, ama hayır, içimizde güzel olan ne varsa onu öldürüyor bu film.

    Filmde, bir şekilde görmezden gelebileceğimiz birçok şey varken, asla affedemeyeceğimiz tek şey var, filmin büyük çoğunluğunda anakonda göremiyoruz bile. Bir timsah, bir örümcek ve bir maymun görüyoruz, hatta her heyecanlı sahneden önce maymunu gösteriyor yönetmen Dwight H. Little, sanırım kimin iyi oyunculuk yaptığını o da biliyor, ama anakonda görüntüleri çok az. Düşündüm de, hayır yanılmışım, aslında filmin tek artısı bu, o korkunç efektleri izlemek zorunda bırakılmıyoruz. Onun yerine saçma sapan diyaloglar ve berbat oyunculuklar var. Yok, haklıymışım, bu kesinlikle affedilemez, yaşasın anakondalı sahneler!

    Anaconda 2'nin en büyük hatası, kendisini oldukça ciddiye alması. Oldukça soğuk ve kötü performanslar, belli bir formüle uyan oldukça tanıdık konusu klişe yüklü diyaloglar ve korkunç olmayan bir korku filmi; hepsi orjinalliğini yitirmiş bir b-sınıfı devam filmi için alttan alınabilir, ama insanın uykusunu getirme derecesinde bir sıkıcılık? İşte bu kesinlikle kabul edilemez! Anaconda 2: Lanetli Orkidenin Peşinde, ilk filmden kesinlikle daha kötü ama daha şaşırtıcı. Anaconda'yı yazmak için üç insana ihtiyaç duyulmasından daha şaşırtıcı olan şey, bu filmi dört kişinin yazmış olması.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top