Soldaki Son Ev (1972)
Yazar: Serdar Kökçeoğlu2009 yılında yeniden çekilen The Last House on the Left, korku sinemasının usta isimlerinden Wes Craven'ın ilk kamera arkası deneyimiydi. 1972 yılında çekilen yapım, 70'li yılların bol kanlı ve tartışmalı korku filmlerinin öncülleri arasında bulunuyor. Film çekildiği dönemde içerdiği şiddet sahnelerine o kadar çok güveniyordu ki, korku sinemasının ünlü "bu sadece bir film" cümlesini hiç düşünmeden ödünç almıştı. Sadece grafik şiddet sahneleriyle değil; dönemin özgürlükçü düşünce yapısına saldıran ve bireysel intikamı savunan (kanunları gülünç duruma düşüren) senaryosuyla da tartışma yaratmıştı.
Şüphesiz bu olayların ardından gelen sansür girişimleri filmi gölgeye düşürmüş, fakat yönetmeni Craven'ı da sıkı bir korku yönetmeni olarak öne çıkarmıştı. Sansür yıllarında elden ele dolaşan film DVD çağında yeniden keşfedildi, hatta 70'lerin korku sinemasındaki öncü rolü de fark edilince sinema tarihinde önemli bir yer edindi. Craven da bu beklenmeyen ilgi üzerine vakit kaybetmeden filmin remake'ini hazırladı ve bu defa sadece yapımcı olarak katkıda bulundu.
The Last House on the Left'i izledikten sonra Craven'ın gerçek bir dahi olduğunu düşünen izleyici sayısının çok fazla olduğunu sanmıyoruz. Yönetmen, Bergman'ın The Virgin Spring filmindeki intikam hikayesini çok beğenmiş ve avcıların ava dönüşmesi konseptini dönemin dumanlı özgürlük ortamına aktarmak istemişti. Yeni hikayede, konsere giden farklı sınıftan iki kız arkadaş, esrar ararken esrarengiz bir grubun içinde bulur kendini. Başlangıçta sadece kızlarla eğlenen bu grubun gösterdiği şiddetin dozu giderek artar ve tecavüzle sonuçlanır. Fakat grubun kızları sağ yollamaya niyeti yoktur ve ikisini de öldürürler.
Olayın ardından hep beraber, sanki hiçbir şey olmamış gibi bir eve sığınırlar. Fakat bu ev öldürdükleri kızlardan birinin ailesinin evidir ve durumun ortaya çıkmasıyla, sakin görünen aile çeteye oldukça kanlı bir ders verir. Filmde çetenin tecavüz sahnelerini sert bulan izleyiciyi finalde büyük bir sürpriz beklemektedir; ailenin intikamı çok daha acımasız olacaktır. Çetedeki erkeklerden birinin cinsel organı koparılarak öldürüldüğünü belirtmekle yetinelim sadece. Bir kadının (annenin) uyguladığı bu ceza, kontrolden çıkmış erkekliğin cezalandırılması anlamında da beyazperdede özgün bir yerde duruyor.
Wes Craven'ın filmini rahatsız edici kılan sadece içerdiği grafik şiddet değildir. Filmin en başında kızlarını arka mahalleden bir kızla arkadaşlık etmekle suçlayan ama genelde sevgi dolu ve hoşgörülü bir porte çizen ailenin filmin sonunda katillere dönüşmesi Craven'ın yaptığı korkunç bir şakadır. Buradaki, herkesin gerekli ortam hazırsa bir katile (canavara) dönüşebileceği düşüncesi daha sonraki pek çok korku filminde karşımıza çıkmıştır. Craven; barış, özgürlük gibi ilerici kavramların karşısına arka sokakların bitmeyen şiddetiyle dikilir ve 70'li yıllarda kendi tarafını belirlemekle kalmaz, korku sinemasının da yönünü belirler. Korku sinemasında sola ait değerleri savunan korku filmlerinin ne kadar az olduğunu düşünün.
Filmde polis ve kanun bir mizah malzemesi olarak sunulmakta, bireysel savaş ve mücadele öne çıkmaktadır. Her şey çiçek çocuklarının pembe düşlerine saldırı gibidir. Görüldüğü gibi, The Last House on the Left'in bir özelliği de korku komedi türünün ilk örneklerinden biri olmasıdır. Dönemin 16mm çekilen absürd/ironik yeraltı filmlerine yakın durmaktadır. Filmde hemen her yere geç kalan ve Yeşilçam'ı çağrıştıran polisler filme bir komedi filmi havası verir. Fakat esas gülünç olan acayip müzik kullanımıdır; trajik sahnelerdeki çocuksu sesler, grafik şiddetle uyumsuz folk şarkıları Craven'ın her şeyin gerisinde bizle eğlendiğinin bir ispatı gibidir.