Trier’den Beş Engelli Sinema Koşusu
Yazar: Zafer İlbarsKuşkuculuğun kurucusu Pyrrho hakkında bir öykü anlatılır. Pyrrho, bir eylemin diğerinden daha akıllıca olduğundan emin olmamız için asla yeterince bilgiye sahip olamadığımızı ileri sürmüştü. Öyküye göre, gençliğinde bir akşam yürüyüşü sırasında, felsefe hocasını (ilkelerini ona adamıştı) kafası bir çukura sıkışmış ve kendini kurtaramayacak bir durumda görür. Bir süre onu seyrettikten sonra, yaşlı adamı dışarı çekmenin bir yararı olacağını düşünmek için yeterli neden olmadığına karar verip yoluna devam eder.
Lars Von Trier ile Jorgen Leth'in Beş Engel filmindeki ilişkisi de yukarıdaki anektoda benziyor. Ama Trier Pyrrho'nun aksine ustasına seçenekler sunarak zorluk çıkarmayı tercih ediyor. Ve o çukura bilhassa ustasını kendisi yerleştiriyor. Tam da Trier'e göre bir davranış hani. Trier filmlerinde esen o legal faşizme uygun bir konsept. Huzur içinde Haiti'de yaşamını sürdüren Leth'i sinema yapmaya zorlayan Trier şeytan rolüne soyunuyor. Faustvari bir anlaşma teklif ediyor Leth'e. Karşılığında rahatını bozup sinema yapmak gibi bir mükafat teklif ediyor. Daha önce Leth'in yaptığı Kusursuz İnsan adlı filmin tekrar inşası söz konusu. Beş engelden oluşan Trier organizasyonlu bu engelli sinemasal koşu, kendine özgü zorluklarla dolu.
Trier'in, yerleşik sinemaya düşüncesinin çekiciyle vurduğu darbelerin ne kadar sarsıcı ve şok edici olduğunu bilmeyen yok. Bu kez Trier yalnız değil. Filmde iki ego karşılıklı düet yapıyor. Bazen de düello. Ortak bir çalışma bu ama içerisinde çekişme de var işbirliği de. Trier etkilendiği kaynaklardan biri olan Leth'in sinemasıyla tokalaşmaya çalışıyor. Bunu yaparken de bin dereden su getiriyor. Aynı şekilde yaşlı Leth tahammül sınırlarının ne kadar geniş olduğunu kanıtlarcasına Trier'e karşılıklar veriyor. Bu garip akış Küba'dan Hindistan'a dek uzanan bir yolculuğa neden oluyor.
Leth'in yıllar önce çektiği Kusursuz İnsan, insan doğasını oluşturan temel özellikleri farklı bir anlatımla inceleyen bir film olarak gözüküyor. İnsanoğlu sanki keşfedilmeye çalışılan yeni bir türmüş gibi inceleniyor filmde. Zaten bu Trier'in filmleriyle örtüşen bir tema. Trier'in filmleri de insan doğasını garip yönleriyle ele alan ve bunu yaparken de sorgulayıcılığı ön planda tutan filmler. 1967 yılında yapılmış olan Kusursuz İnsan'dan parçalar izledikçe, Trier'in bu filmden ne kadar etkilendiği böylelikle ortaya çıkıyor. Filmin seçimi son derece anlamlı.
Trier'in kamera arkasında hissettiğiniz garip ve anlaşılması zor tavırlarını kamera önüne geçince yüzünde somutlaşmış olarak görebiliyorsunuz. Sinir bozuculuğundaki rahatlık ve umursamazlık size hiç garip gelmiyor. Kendisine sıklıkla yakıştırılan "provakatör" sıfatını fazlasıyla hak ettiğini bu filmle kanıtlıyor. Trier'in özellikle Dogville'den sonra iyice alevlenen sineması üzerine yapılan spekülasyonlara karşı kendini ifade etme -savunma değil!- aracı olarak da kabul edilebilir bu film. Her ne kadar kolektif bir ürün olsa da ve aslında tartışılan Leth'in sinemasıymış gibi görünse de durum öyle değil. Trier, idolü Leth'in aracılığıyla kendi sinemasını anlatıyor aslında bize...
Her bölümle birlikte iyice yükselen tahammül çıtasından atlamaya çalışan Leth standart sinema kurallarına göre çok başarılı filmler ortaya çıkarıyor. Ancak Trier amacın bu olmadığını belirterek normalde herhangi bir yönetmenin hedeflediği yönün tam tersini ısrarla işaret ediyor. Bu nevi şahsına münhasır tavır, aslında hedefi bulan bir sinemanın genel olarak kabul görmüş kriterleri reddederek yakalanabileceğini anlatıyor. Kazandığımız alışkanlıklarımızı sarsan ve yüzümüze tokatlar atan bu sinemayı hazmetmek geçekten çok da kolay değil. Bir yandan "bu nasıl bir sinema" sorusunu soruyorsunuz filmi izlerken. Diğer yandan da olumsuzlamak anlamında ağzınızı açtığınızda, filmin de zaten bu amacı güttüğünü fark edip kontrpiyede kalıyorsunuz.
Engellere sadık kalarak sinema yapmak fikri, Trier sinemasına ve dolayısıyla "Dogma"nın kurallarına uyan bir düşünce. Bu nedenle yaratıcılığın özgür göğünde uçmaktansa, sert bir zeminde sürünerek hedefe varmanın daha anlamlı olacağı vurgulanıyor. Trier'in arkadaşlarıyla yemek masalarında Dogma yasalarını hazırlayan bir adam olduğunu düşünürseniz, Leth'e adeta bir sürgün cezasıymış gibi verdiği görevlerinde de ne kadar pratik olduğunu görebilirsiniz. Trier'in ağzından çıkan birkaç sözün ardından Leth, Küba'dan Hindistan'a uzanan yolculuklara çıkmak zorunda kalıyor.
Trier, iyi huylu ve alaycı bir şeytan bu filmde. Leth ise kusursuz düşüşünü gerçekleştirmeye çalışan bir kurban. Ve Leth'in her acele işinde araya şeytan Trier ustaca karışıyor. Kimi zaman pabuçlarını ters giymeyi göze bile alarak!