Senaryosunu, John Patrick Shanley'in yazdığı ve yönetmen koltuğunda da Norman Jewison'un oturduğu “Moonstruck”; usta oyuncuların performanslarına yaslanılarak kurgulanmış olan şahane bir "romantik komedi (rom-com)" olarak geliyor karşımıza...
Gelin isterseniz, böylesine muhteşem bir prodüksiyon için 15 milyon dolar gibi oldukça sınırlı olarak ifade edilebilecek bir bütçeyle çekilerek; brüt 122.1 milyon dolarlık ciddi anlamdaki bir hasılat rakamına da ulaşılmış olmasının yanı sıra aday olduğu altı Academy Ödülü kategorisinden üçünü ("En İyi Kadın Oyuncu - Cher", "En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu - Olympia Dukakis" ve "Sahne / Beyazperde İçin Yazılmış En İyi Senaryo - John Patrick Shanley") birden kazanmış olan bu filme biraz daha yakından bakalım...
***
Baş karakterlerimizden kocası ölmüş, otuz yedi yaşındaki dul bir kadın olan Loretta Castorini (Cher); aynen kendisi gibi İtalyan bir kökenden gelen Al Conti'nin (Tony Azito) sahibi olduğu, Nucciarone Cenaze Evi'nin muhasebe kayıtlarını tutan bir mali işler danışmanıdır...
Akşam yemeğini, İtalyan restoranı Grand Ticino'da, kendisine evlenme teklif etmeyi planlayan Bay Johnny Cammareri (Danny Aiello) ile birlikte yiyecek olan Loretta'ya; her zaman olduğu gibi yine, Johnny'nin bu planını yakından bilen Bobo (Robert Weil) servis yapacaktır...
Ancak Loretta, Johnny'nin bu teklifi; restorandaki herkesin gözleri önünde diz çökerek yapmasını ister ve öyle yaptırtır da...
Yetmez...
Gafil avlanarak, alyans almayı unutmuş olan Johnny'nin serçe parmağındaki erkek yüzüğünü; diğer restoran müşterilerinin alkışları eşliğinde, kendi nişan parmağına da taktırtarak...
***
Böylelikle de...
Oğlunun evlenmesini kesinlikle onaylamayan, ölüm döşeğindeki annesini görmek üzere Roma'ya uçacak ve oradan da Palermo / Sicilya'ya geçecek olan Johnny geri döndüğünde; en fazla da bir aylık bir süre içerisinde, düğün yapılması da kararlaştırılmış olur...
Kendisine, yolcu etmek amacıyla hava limanına kadar eşlik etmiş olan Loretta'dan Johnny'nin son bir talebi de; işyerinin telefon numarasını vereceği, kendisiyle beş yıldır konuşmadığı küçük kardeşi Ronny'i (Nicolas Cage) arayarak, düğünlerine davet etmesidir...
***
Annesi Rose (Olympia Dukakis), babası Cosmo (Vincent Gardenia) ve evlerinin üst katında besledikleri köpeklerle ilgilenen büyükbabası (Feodor Chaliapin Jr.) ile beraber yaşayan Loretta, Johnny ile evlenme kararı aldıkları hususundan; eve gelirken yakınlardaki alkollü içecek satan bir dükkandan satın aldığı şampanya şişesinden doldurduğu iki kutlama kadehi eşliğinde, ilk kez babasına söz eder...
Söz eder etmez de babası; evlendikten iki yıl sonra, aslında bir otobüsün kendisine çarpmış olması sonucunda hayatını yitirmiş olan eski kocasının, "kötü şans" nedeniyle öldüğünden dem vurur...
Halbuki babasına göre, annesi Rose ile elli iki yıldır evlidirler ve aralarından hiçbiri de henüz ölmemiştir...
Hele de, kafadan "süt oğlan" muamelesi çektiği Johnny'nin annesinin ölmekte olduğunu da duyduğunda Cosmo; bunu da "kötü şans" olarak niteleyerek kızından, Johnny ile evlenmemesini isteyecektir...
Zaten ilk seferinde olduğu şekilde, kızının ikinci evlilik törenine de katılmayı düşünmemektedir Cosmo...
***
Neyse...
Biraz ısrarcı davranınca Loretta; babasını yumuşatarak ikna edecek ve bu evlilik haberi, uyumakta olan Rose'a da uyandırılmak suretiyle iletilecektir...
***
Ertesi sabah...
Büyükbaba köpekleri sokaklarda gezdirmeye götürüp, Cosmo'da garajından çıkardığı aracına atlayıp işyerine giderken...
Annesiyle birlikte kahvaltı yapmaktayken Sicilya'dan telefonla Loretta'yı arayan Johnny; ona bir kez daha, kardeşi Ronny'i arayarak muhakkak düğüne gelmesini sağlaması mevzusunu hatırlatır...
***
Derken...
Bir aile işletmesi olan Cammareri Kardeşler ekmek ve unlu mamuller fırınını arayan Loretta; satış yapılan cadde üstündeki bölümün alt katındaki fırında pişirme işiyle uğraşan Ronny'e, kendisini ağabeyi Johnny adına düğüne davet ettiğini söylediği an Ronny, "Niye kendisi aramıyor?" diyerek telefonu Loretta'nın yüzüne kapatır...
Böyle olunca da...
Loretta bizzat fırına kadar giderek; elindeki kürekle kömür atarak, kan ter içinde ürünleri pişirmekte olan Ronny ile yüzyüze konuşmak zorunda kalır...
Gittiğinde de, kardeşler arasındaki dargınlığın sebebini de öğrenir...
Dakika 30...
"Spoiler" verip de, fırsat bularak henüz seyredememiş olanların ağızlarının tadını kaçırmak istemememiz yüzünden burada keserek hikayenin anlatımına son noktayı koyuyoruz...
***
Bestelerini Giacomo Puccini'nin yaptığı dört perdelik La Bohème'in sergilendiği New York'taki Metropolitan Operası binasının muhteşem atmosferinin de süslemekte olduğu, vizyona girdiği yıl sinema salonunda izlediğimiz filmin geride kalanında siz değerli sinemasever dostlarımızı an itibarıyla; tahmini çok da mümkün olmayan bol miktardaki "absürt" ters köşe sürprizi de bünyesinde barındıran, 72 dakikalık bir bölüm daha bekliyor olacak...
Keyifli seyirler,