<b>Yedinci Mühür</b>’ün Günahkar İnsanları
Yazar: Zeren Somunkıran"İkisi de geçtiğimiz yüzyılın sakini idi. Bu lanetli yüzyıla girdiğimizde çoktan unutulmuşlardı. Hayatları boyunca didiklemiş oldukları kaderin bir cilvesi sonucu birlikte çekip gittiklerinde büyük batı gazetelerinin dosyalarında ölüm yazıları çoktandır bekliyordu." diye yazmıştı Yıldırım Türker, Bergman ve Antonioni'nin birlikte bu dünyayı terkedişlerinin arkasından.
Bu usta kalemin de belirttiği gibi beni de çok düşündürür oldu bu birlikte terk ediş hali. Ölümün sözlük anlamını bir kenara bırakalım, temsil ettikleri şeyler üzerinden de bu ölümlerin anlamını kurcalamak gerekiyordu. Ne de olsa bol bol efekt sosuyla bulanmaktan konunun özüne ulaşmakta zorlandığımız filmlerle dolmuştu uzun zamandır sinema salonları. İşkencenin ve kanın dozajını arttırdırdıkça makbul olan filmlerle yapıyorduk artık sosyolojik değerlendirmelerimizi.
Düşünmeye Bergman'la birlikte devam etmek istedim; Bergman'ın Yedinci Mühür'ü ile. Çünkü ölüm ve hayat arasında kalan her şey üzerine en çok kafa yorduran Bergman filmlerinden biri idi Yedinci Mühür.
Antonius Block, 10 yıl önce inançları uğruna savaşacağı düşüncesi ile Haçlı Seferlerine katılmış bir şövalyedir. Fakat 10 yıl boyunca savaş alanlarında inanç namına hiçbir şey görmemiş fakat buna rağmen çok yakından tanıdığı tek bir şey olmuştur: Ölüm! Ve işte o Ölüm, vebadan kırılan ülkesine dönerken yolunu keser. Sırası gelmiştir. Ama hayatla derdini henüz çözmemiş olan Antonius, Ölüm'ü kendi yöntemi ile kandırmaya çalışır. Satranç oynamayı teklif eder Ölüm'e; eğer kazanan kendisi olursa peşini bırakacak ve yaşamasına izin verecektir. Günler sürecek bu oyun süresince de hayatla, ölümle ve Tanrı'nın varlığı ile ilgili sorularının cevaplarını aramaya devam ederek bir çıkış yolu bulmaya çalışacaktır.
Soyut kavramları cisimleştirerek onlar üzerine daha derinlemesine düşündürtmek konusunda eşsiz bir üsluba sahip Bergman. Ama Yedinci Mühür'de, Ölüm'e bir beden vererek ölüm kadar başka kavramları da cisimlendiriyor aslında. Filmin ilk başlarında, baştan aşağı büründüğü siyahlarla ve sert yüz ifadesi ile en ürkütücü karakter olarak beliren Ölüm, ilerleyen dakikalarda bu ünvanını yaşamın ta kendisine bırakıyor.
İnsanlar, soyut cehennem olgusunun korkuları ile yanıp tutuşurken aslında en somut cehennemi yaşarken yaratıyorlar. Soyut cehennem olgusundan ölesiye korkan insanoğlu, her şeye rağmen sürekli savaşmaktan, insan öldürmekten, can yakmaktan geri durmuyor. Yaşamanın birebir kendisi bir cehennem olmuşken, kendilerini sadece soyut bir kavramdan ibaret olan cehenneme götürecek olmasından dolayı delicesine ölümden korkuyorlar. İnsanlığın baş aktörü olduğu bu yaşam cehenneminin verdiği ızdıraptandır ki filmin sonunda Ölüm, artık kaçınılan değil, arzu edilen bir varlık haline dönüşüyor.
Kendine bir zaman ve mekan seçmiş olsa da, Yedinci Mühür anlamını hiçbir zaman kaybetmeyecek bir film. Sadece hayat ve ölüm üzerine yaptığı sorgulamalardan dolayı değil, Bergman'ın din ve inanç konularındaki meselesini en başarılı şekilde ortaya koyan filmlerinden biri olması nedeni ile de.
Hayata tutunabilmek ve hiçlikte kaybolmamak için inanmayı seçen insanoğlunun başına en büyük dert, yine bu inanma ihtiyacı yüzünden açılıyor. Dinin, kitleleri manipule etmedeki gücü, dünya üzerinde din adamları ve siyasetçiler tarafından çoğu zaman kötü niyetle kullanıldığındandır ki, din işlenen onlarca suçun kamufle aracı olmakta. Nitekim, vebanın bunca yayılmasının nedenlerini hayatın içinde, yapılan ya da yapılmayanlarda aramak yerine, buna dini bazı anlamlar yüklemeyi seçen insanların, belki vebadan bile daha büyük bir dehşet yarattığını çok net ortaya koyuyor film.
Edebiyata tutkun bir yönetmendi Ingmar Bergman. Bu tutkunluğunun sinemasına yansıdığını da söylemek mümkün. Üzerinde durup düşünmeden sayfa atlayamayacağınız edebiyat eserleri gibi sahnelerinin anlamları üzerine çokça düşünülmeyi hak eden bir yönetmendi. Bu nedenle, Yedinci Mühür başta olmak üzere filmlerinin defalarca izlenmesi, her defasında daha çok ve daha farklı şeyleri düşündürtmektedir.
Bana her zaman, mesele ettiği konular açısından Yedinci Mühür'ün edebiyat versiyonu olduğunu düşündüren John Fowles'in Büyücü isimli romanını her elime alışımda, kitabın beyazperdeye Bergman'ın kamerasından ne denli etkili yansıyacağını düşünmeden edemezdim. Bu artık gerçekleşmesi mümkün olmayan bir hayal olsa da, hala yaşam üzerine dertleri olan bir insansanız, önce Yedinci Mühür'ü bir kere daha izleyip ardından da filmin size düşündürdükleri ile Fowles'in satırlarında kaybolmanızı dilerim.