Sembolist Bir Deney
Yazar: Ertan TunçWittgenstein ekolünün tüm çabalarına rağmen, felsefenin hakim kanadı halâ kelimelerin taşıdıkları anlamın çok ötesinde bir değer taşıdıklarına inanmaktalar. Yazdıkları romanlarda, hikayelerde, felsefi içerikli metinlerde kelimeleri, salt insan hayatının en önemli parçası değil, neredeyse bütün yaşamı içinde barındıran tekil bir formun ya da antik yunan tabiriyle söz, anlam, düşünce ve akıl anlamlarının tümünü içinde barındıran "logos"un merkezi olarak görmeye ediyorlar. Maya Goldberg'in 2000 tarihli romanı "Bee Season"; kelimelerin söz bilimsel yorumlarından bir hayli faydalanan bambaşka bir aile dramı, bir acayip felsefe kitabıdır aynı zamanda. Teoloji ile kurduğu sıkı ve taraflı bağ nedeniyle evrensel olmaktan uzaklaştığı söylenir.
Umut Mevsimi, başarılı bir şekilde filme uyarlanamayacağı düşünülen "Bee Season" kitabından uyarlanmış. Scott McGehee ve David Siegel'in yönettiği filmin görsel açıdan çarpıcı bir yaklaşıma sahip olduğunu itiraf etmek gerekir. Doğal olarak, kelimeleri ve kelimelerin oluşturma ve anlamlandır(ıl)ma sürecini beyazperdeye yansıtmak zordur. Filmde, harflerin bir araya gelişini ve anlamlı bir söz(cük) meydana getirip getiremeyeceğini gösteren, sinema tarihine geçecek sahneler mevcut. Tabii hayal gücünün başarabileceği birçok denemenin bilgisayar teknolojisiyle ekrana yansıtılma çabasının tatmin edici boyutlara ulaşıp ulaşmadığı herkese göre değişir. Yine de eğlenceli bir oluşum serüvenine şahit olunacağı kesin.
Entelektüel bir ailenin yaşadığı iletişim problemine dair bir film Umut Mevsimi. Dil sorunsalı ve "anlaşmak" için gerekli olan kelimelerin yoksunluğu üzerine bir film. Buradan itibarla, Türk izleyicinin geneline değil, çok ama çok küçük bir kitlesine hitap edebilecek entelektüel bir girişim olarak nitelendirebilirim. Kabala öğretisi, Hare Krishna, Hristiyanlık ve Yahudilik gibi konularda fikir sahibi olmadan izlenmesi "sıkıcı"lığı arttırabilir. Beyazperdede "neler olup bittiğine" tamamıyla vakıf olmak isteyenlerin zorluk çekeceği ortada.
Harflerin ve harflerin oluşturduğu kelimelerin evrenin tüm sırrını barındırdığına inanan din profesörü Saul Naumann rolünde, Richard Gere'in üstün bir oyun sergilediğini itiraf etmek gerekir. Dikkatini oğlundan kızına yöneltmeye başlayan babanın aileyi bir tür çıkmaza sürükleyişi sırasında, Saul'un geçirdiği değişime dikkat. El kol hareketleri ile kurduğu sahne hakimiyeti, Gere'in bu kadar yakışıklı olmasaydı ne kadar büyük ve efsanevi bir oyuncu olabileceğinin bir tür ispatı niteliğinde.
11 yaşındaki Flora Cross'un Juliet Binoche'ı gölgede bırakan oyunculuğu ise filmin asıl sürprizi. Yine de Binochet-Gere ikilisini sinemada görmenin verdiği benzersiz bir tat var. Tabii iletişime geçemeyen bir çift olmalarından kaynaklanan hayal kırıklığını bir kenara bırakırsak.
Hayatında bulunması gereken bir şeylerin kayıp olduğu insanlara dair bir film Umut Mevsimi. Ulvî bir arayışı, sonsuz bir çabalamayı anlatmaya çalışıyor. Bir noktadan sonra karşımızdakinin basit bir aile filmi olmadığını anlıyoruz. Ailesini araba kazasında yitiren ve olayın travmatik etkilerinde bir türlü kurtulmayı başaramayan "anne" figürünün dahi bir metafora dönüşebildiği bir film. Umut mevsimi; baba, anne, oğul ve kızdan oluşan üst gelir gurubuna mensup ailesi, iletişimsizliği ve nedenlerini anlatan hikayesiyle seyircisiyle arasına önemli bir mesafe koymaktan çekinmiyor.
Sembolist bir deneyi andıran yapısıyla, edebiyat uyarlamalarının tüm zorluklarını sırtında taşımak zorunda kalmış bir film. Hiçbir zaman karşılaşamayacağımız türde bir aileyle, Naumann ailesi ile (sadece babanın sahip olduğu özelliklere bakın..) birşeyler anlatmaya çalışıyor haliyle de başarısız oluyor. Umut Mevsimi'nden arta kalan üç gerçek var: Gere'in Hollywood'da harcanmış olduğu, Johann Sebastian Bach'ın zamanında mükemmel besteler yaptığı, Mürekkep Balığı ve Balina'nın çok önemli bir film olduğu...