Sağlık Sistemi Hasta!
Yazar: Serdar KökçeoğluGeçen gün bir gazete Türkiye'de insanların günde ortalama 3-4 saat televizyon izlediğini ve izlerken çeşitli abur cubur tükettiğini yazmış. Haberde ne tür yiyecekler tüketildiğine dair detaylar var. Fakat ilginç olan ve merak uyandıran, habere konu olan insanların günde 3-4 saat boyunca televizyonlarda ne izlediği?
Bilindiği gibi, birkaç yıldır televizyonlarda bir yerli dizi hakimiyeti var. Kısmen çıtayı aşan ve kalitesini korumaya çalışan projeler kısa zamanda rating gerekçesiyle kalkarken, birkaç dakikasına bile dayanamadığım dizilerin tutunmasını hayretle karşılıyorum. Bugünlerde ise televizyon yarışmaları yeniden yükselişe geçerek, dizilerin karşısında durmayı başarabiliyor. Acaba her ikisini birleştiren yarışmalı, para kazandıran diziler gelir mi bunun sonucunda? İzleyiciye ödül kazandıran yerli dizi konsepti, tam "bir bu eksikti" dedirtecek türden.
Televizyonların gece yüzünü dizi ve yarışmalar kaplarken, gündüzleri de garip kadın programlarının etkisi altında. İşsizlik, barınma, sağlık sorunu yaşayan bol çocuklu ailelerin trajik hikayeleri gözler önüne seriliyor. Müthiş kârlı olduğunu duyduğumuz bu programların görünen amacı, problemli insanlarla yardımsever insanları buluşturmak.
Yıllar önce, henüz bu tür kadın programları televizyonları ele geçirmemişken, akşam haberlerinde bir aile dramı ortaya konur ve haberden sonra, varlıklı insanların yardım eli uzatmak için kanalı aradığından bahsedilirdi. Sonra canlı yayında buluşturmalar başladı. Ve artık bazen bir hafta boyunca bir ailenin hikayesi gözler önüne seriliyor. Çaktırmadan BBG, ya da yeşilçam ruhu küçük ekranda yaşamaya devam ediyor diyebiliriz bu durum için.
Belki de çıkışsızlık yaşayan onlarca insan bu programlar sayesinde geçici de olsa bir çıkış yolu bulmuştur, kim bilir? Ama ilginç olan, haber konusu yapılan bu trajik sonuçların nedenleri kesinlikle tartışılmıyor. İşsizlik en büyük bela, buna hiç şüphe yok. Nüfus artışı, bol çocuk da önemli sorunlar arasında. O çocukların erken yaşlarda başlayan sağlık problemleri ortada. Sorumluk sahibi gözüken kanalların kadın programlarına ağırlık vermeleri nasıl onları kadına duyarlı yapmıyorsa; fakirliğimizi, işsizliğimizi, aile trajedilerimizi ortaya koyması da "bilinçli" yapmıyor. Çünkü sonuçlar ortada, gerçek nedenler ise pek konuşulmuyor.
Aynı zamanda sıkı bir televizyoncu olan Michael Moore, çarpıcı belgesellerinin en sonuncusu olan Hasta ile problemlerin gerisine bakmaya cesaret ediyor. Bir yanda kötü sonuçları tıpkı bizim gündüz kuşağı televizyoncularımız gibi ortaya koyuyor. O trajik tabloda, hastaneden atılan evsizler, 11 Eylül sonrası unutulan, kurtarma faaliyetleri sırasında hastalanmış gönüllüler, özel sağlık sigortaları tarafından kandırılmış ve hatta resmen ölümü imzalanmış insanlar var.
Moore kimi zaman bu insanları kamera önüne taşırken, olayı daha çarpıcı kılmak için klasik televizyoncu rolüne bürünüyor ve duymak istedikleri yönünde sorular soruyor. Hatta bazen, bizim kanallardan çok iyi bildiğimiz hüzünlü müziklere ve acılı yüzlere bile başvuruyor. Ama onun önemli bir farkı var. O sorguluyor ve mücadele etmek için riskli yollara sapmaktan hiç çekinmiyor.
Hasta, en başta söylediği gibi Amerika'da özel sağlık sigortalarından yararlanan şanslı azınlığın hikayesini ekrana taşıyor. Sağlık garantisi olmayan evsiz barksız kalabalık zaten ölüme terkedilmiş durumda. Kapitalist sistemde, sağlık şirketlerinin de kâr ederek büyüyen şirketler olduğunu hatırlatarak, insan sağlığını tehlikeye atarak nasıl "cimrilik" yaptıklarını ortaya koyuyor. Sistemin ağzından çıkan çelişkili ifadeleri yakalayarak, unutulmuş 11 Eylül gönüllülerini tedavi etmek için Küba'ya bile götürüyor!
Şüphesiz bu kışkırtıcı eylemin altında kabaca bir sistem karşılaştırmasının ötesinde, tabu yıkıcı bir amaç var. Moore bir kez daha ülkesini ve insanlarını ne kadar çok sevdiğini hatırlattıktan sonra; Kanada, İngiltere, Fransa ve hatta "canavar" Küba'dan bedava sağlık hizmetleri göstererek, bunu biz niye yapmayalım diye soruyor. "Adam öldürmek için para harcıyorsak, yaşatmak için neden harcamayalım?" Eski tüfek İngiliz bu cümleyle hem filmi hem de Moore'un amacını çok güzel özetliyor. Moore basit bir şekilde olayları sunuyor, sağlık sisteminin nasıl olması gerektiğini örneklerle gösteriyor ve "hareket" bekliyor. Duyarlı televizyoncularımıza duyurulur!