Hesabım
    Pembe Panter
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    2,0
    Yetersiz
    Pembe Panter

    Peter Sellers’sız <br><b>Pembe Panter</b> Olur mu?

    Yazar: Ertan Tunç

    Sinema tarihinde bazı karakterler vardır ki, o karakteri yorumlayan ve bir nevî yeniden yaratan oyuncuyla özdeşleşmişlerdir. Toto, Adanalı Tayfur ve Turist Ömer gibi. Bu tip karakterler başka bir oyuncu tarafından tekrar canlandırıldığında ya kesin bir başarısızlık ortaya çıkar (Bengier'in İnek Şaban yorumu gibi) ya da ilk bilinen hâlin/biçimin bir adım gerisinde kalınır (Sean Connery sonrası "James Bond"lar gibi). Kabul etmek gerekir ki; Pembe Panter serisi ve Jacques Clouseau karakteri Peter Sellers ile özdeşleşmiştir hatta o denli özdeşleşmiştir ki bu büyük oyuncu öldüğü zaman canlandırdığı karakterin öldüğü haberi gazetelerin başlıklarına yansımıştır. Aynı durum Sadri Alışık ve Kemal Sunal için de geçerlidir.

    Karşımızdaki yeni Pembe Panter yorumu ise büyük komedyen Steve Martin'e ait. Martin'i biraz evvel bahsettiğimiz ikinci gruba dahil edebiliriz. Oldukça yerinde kullandığı jest ve mimikleri, Clouseau karakterini canlı tutmayı başarıyor, üstüne üstlük teknoloji bilgisi ve mütemadiyen hüzünlü bir hava veren bakışlarıyla müfettişe yeni ve yerinde bir üslup kattığını da itiraf etmek gerekir. Benzer bir sorunla karşılaşan diğer aktör de Kevin Kline.

    Klein, Herbert Lom'un efsane mertebesine erişmiş Dreyfus karakterini yorumlamakta biraz güçlük çekiyor. Klein'ın Dreyfus'u Martin'in Clouseau'suyla yeterli gerilimi sağlayamıyor ve kahkaha dozunu arttıran tezatşığa ulaşamıyor. Belki bu serinin devam filmlerinde Dreyfus'un histerisi giderek artar ve unutulmaz bir "tik"e de o sahip olur da, Klein'ın görüntüsü/görünüşü ve oyunculuğu daha hazmedilebilir bir noktaya erişebilir ama şimdilik göze çarpan ilk noksan Klein'ın yorumu.

    Konu itibariyle seriye yeni baştan bir start verildiği için, önceki senaryolarla karşılaştırma yapılması anlamsız olabilir. Esprilere gelelim: Senaryo yazarlarından biri olan Steve Martin, stand-up'tan gelme bir isim ve filmde kullanılan "ilk tip" espriler de dünyaca ünlü stand-up'çıların meşhur "one-liner"larından ve hikayeye dayalı esprilerinden yola çıkıyor. Örneğin, avize esprisi Henny Youngman'in "Watergate Oteli" esprisinden alınmış. "Hamburger" esprisi Eddie Izzard'ın Fransızca göndermelerini anımsatıyor. Ses geçirmez oda esprisi, Billy Connolly'inin "gaz çıkarma" hikayelerinden fırlamışa benziyor. Tüm bu espriler sayesinde filmin eğlenceli bir kıvama ulaştığı ortada.

    "İkinci tip" espriler ise Clouseau'ya has garipliklere ve zaaflara dayanıyor. Arabayı park edişi, işleri eline yüzüne bulaştırmasına sebep olan kılık değiştirme huyu, yardımcısını sınamak için saldırışı, kendisini ve çevresindekileri felakete sürükleyen yanlış anlamaları, aceleciliği, acemiliği ve sakarlığı ile tam anlamıyla Clouseau davranışlarına dayanan bu espriler, belki de Sellers ile özdeşleştirdiğimiz için biraz rahatsızlık vermiyor değil. Taklit olduğunu bilmemizden kaynaklanan bir samimiyetsizlik sezinliyoruz bu esprilerde. Bu da filmin ikinci noksanı olsa gerek.

    Filmin yan rollerinde karşımıza çıkan Beyoncé Knowles, Jean Reno ve Jason Statham; kendilerine biçilen paylar nedeniyle dökülmek zorunda kalıyorlar. Hatta Emily Mortimer için de aynı şeyi söylemek mümkün. Belki bir tek Clive Owen'ın kısa ve öz performansıyla Ajan 006'yı gerçek bir karaktere büründürebildiğini ileri sürebiliriz. Tabii işlevsizlikleri nedeniyle gereksiz sayılabilecek bu kalabalığın filmin bütçesini 120 trilyona çıkardığı düşünüldüğünde öfkelenmemek elde değil.

    Filmin içerdiği seri cinayet ve elmas hırsızlığı hikayenin amacına hizmet etmekten oldukça uzak. Bir dizi gizemli cinayet fikri serinin en iyi filmi A Shot in the Dark'tan, elmas hırsızlığı fikri ise seriyi başlatan Pembe Panter'den alınmış. Alınmış ama anlamlı bir şekilde bir araya getirilip, filmin finalini inandırıcı kılabilecek bir forma büründürülememiş.

    Sonuçta; 60 yaşındaki Steve Martin'in müfettiş Clouseau yorumu, Sinan Bengier'in Kemal Sunal imitasyonuna benzemek zorunda kalmış. Hikaye zayıf kalmış, kişisel taklit de kötü olmuş. Keşke Martin, Peter Sellers ile özdeşleşmiş bir anti-kahramanı vücuda getirmek yerine yeni bir kahraman yaratmaya çalışsaydı, çünkü durum böyle olunca, bir mirasın üzerine çöreklenmeye çalıştığı izlenimini uyandırıyor. Yapımcıların bu çabasına Martin gibi iyi bir komedyen alet olmamalıydı, daha önce denenmiş ve başarısız olmuş bir fikrin izinden gitmemeliydi. Ne yazık ki karşımızda Peter Sellers hayranlarını öfkelendirecek sıradan bir komedi filmi var.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top