Hesabım
    Karanlık Su
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,0
    Ortalama
    Karanlık Su

    Düşündüren Korku

    Yazar: Ayşegül Kesirli

    Son birkaç yıldır Amerikan Sineması'nın Uzakdoğu'ya olan merakı iyice arttı. Özellikle korku türüne olan ilgisi birebir tekrar çekimlere varıncaya dek yükseldi. Amerika'da Hideo Nakata'nın Ringu (1996) serisi ile esmeye başlayan Japon rüzgarı Takashi Shimizu'nun Garez (2003)'iyle devam etti. Son olarak bu rüzgardan nasibini alan bir diğer film ise yine bir Hideo Nakata eseri olan Karanlık Sular (2002) oldu.

    Başarılı filmleri ile son yıllarda dikkatleri üzerine çeken Walter Salles yönetmenliğindeki Karanlık Su (2005), iki sene önce ülkemizde gösterilen filmin Amerikan uyarlaması. Kendilerine yeni bir hayat kurmak amacıyla geçmişlerinden kaçan bir anne ile kızının yeniden başlama öyküsü.

    Film, yağmurlu bir günde küçük bir kızın okul çıkışında kendisini almaya hep geç kalan annesini beklemesi ile açılıyor. Ve öğreniyoruz ki bir gün bu küçük kızın annesi geç kalmayı bırakmış ve hepten kaybolmuş. Bir sonraki sahnede adı Dahlia olan bu küçük kızın büyümüş olarak bir odada, vaktinden çok önce geldiği bir randevu için beklerken görüyoruz. Buradan anlıyoruz ki küçüklüğünde yaşadığı olaylar bilinçaltında kalıcı hasarlar bırakmış bir karakterle mücadeleye giriyoruz.

    Dahila, kocasından boşandıktan sonra kızı Ceci ile yepyeni bir hayat kurma çabası içinde olan bir karakter. Ve bunu yaparken de mümkün olduğu kadar geçmişten ve onun kalıntılarından uzaklaşmalıyım ki, beni rahat bıraksınlar mantığı içinde bir kadın. Ancak bilinçaltına gömdüğü saplantılarının, onlar gözlerden ırak olsalar bile kendisini rahat bırakmayacaklarının da farkında olmayan biri.

    Film, bu noktada karakterini içsel bir sorgulamaya hazırlayarak ona alt metin olarak da, mitik bir yolculuk vaat ediyor. Ve bunu görsel ögeler ile beslemeyi de ihmal etmiyor. Mitolojik açıdan yeniden doğum anlamına gelen su imgesi filmin dört bir yanında yer almakla kalmayıp, ana temasını da kendisine bağlıyor.

    Dahlia ve Ceci yeni evlerine ulaşmak için uzun bir nehrin üzerinden geçmek zorunda kalıyorlar. Ve bu nehrin sonu, onları herkesten uzakta olduklarına inandıkları bir adaya getiriyor. Neredeyse her gün yağmurlu olan bir bölgede, onları yağmurdan koruyacak bir daire buluyorlar. Ceci ilk başta yeni bir hayata başlama fikrine pek sıcak bakmasa da, okula başladığı ilk gün, ortama uyum sağlayarak kendine yeni bir yön çizmeyi başarıyor.

    Başarmaktan daha önemli olarak, yeni bir başlangıç için gerekli cesareti kendi içinde buluyor. Ancak Dahlia için aynı şeyi söylemek pekte mümkün değil. Küçük bir kızken annesinin kendisini bırakıp gitmesine hala anlam veremeyen, ama gerekli cevapları bulmak için çaba harcamak yerine onların üzerini kapatan bir kadın çünkü o. Migren ağrıları ile kendisine yardım çağrısı yapan bilinçaltını uyku ilaçları ile uyuşturup, susturmaya çalışan bir karakter.

    Ve yeni bir hayata başlamak için taşındığı dairenin üzerine sular yağması, onu geçmişin üstesinden gelip, yeniden doğuma çağırması pek şaşılacak bir durum değil. Suyun renginin siyah olması ise Dahlia'nın bu çağrıyı duymakta ve hayata geçirmekte ne kadar başarılı olduğu ile ilgili bir durum belki de.

    Şehir insanının nasıl zamanla yalnızlaştığı ve herkesin birbirine yardım etmekten aciz bir duruma düştüğü de filmde vurgulanan bir diğer konu. Dahlia, küçük bir kızken, nasıl bir yalnızlığa düştüyse ve kimse ona yardım etmediyse büyüdüğünde de durum eskisinden pek farklı olmuyor. Kendi işleri ile meşgul olan diğer karakterler, biraz bürokrasinin içinde boğularak, biraz da yaptıkları işten bıkkınlaşarak asgari düzeyde bir yardım eli görevi görmekten öteye gitmiyorlar. Ve filmde, bu konu sadece bir karakter üzerinden değil, birçok karakter üzerinden anlatılarak özellikle vurgulanıyor. Böylelikle filmin finali için de belirli bir zemin hazırlanmış oluyor.

    Jennifer Connelly, Dahlia rolünde harikalar yaratıyor denebilir. Karakterin iç çatışmasını ve hiçbir zaman gerçekliğinden tam olarak emin olamadığımız paranoyak tarafını seyirciye yansıtmakta gayet başarılı. Özellikle de yönetmen Salles'in karakterin geçmişiyle mücadelesini genellikle yakın plan çekimlerle yansıttığını düşünürsek Connelly'nin başarısının kat kat arttığı söylenebilir. Ceci rolündeki Ariel Grade ise umut vaat eden yeni bir yüz. Connelly ile yakaladıkları uyum takdir edilmeye değer.

    Bir korku filminden çok, psikolojik bir alegori diyebiliriz Karanlık Su için aslında. Oturdukları koltuktan korkuyla sıçramak yerine, çarpıcı bir öykünün derinini kazmak isteyenler için ideal bir yapım olabilir.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top