Tabanca
Yazar: Oktay Ege KozakTabanca için 2008 yılının en kötü filmi yorumunda bulunurdum, eğer filmin 2005 yılında, yani tam üç sene önce çekilmiş olduğunu bilmesem. Bu ilginç vizyon gecikmesi sonucunda şu yorumda bulunmak lazım: Tabanca, sadece 2008 yılının değil, son yılların en kötü filmlerinden biri, belki de en kötüsü. Rastgele görüntülerin bir araya girdiği karmakarışık montajı ve varolmayan hikayesi ile rahatsız edici bir deneyim olduğu kesin. Fakat asıl sorun, filmin sürüyle eleştirmen ve seyirci tarafından bu kadar ters bir tepki ile almasının asıl sebebi, Tabanca'nın buram buram elitizm kokan küstah ve yapmacık "mistisizmi."
Tabanca, Avrupa'nın dört köşesinde tam üç yıl önce vizyona girdiğinden beri filmin basit bir gangster eğlenceliği yerine, aslında insan egosu üzerine derin ve sofistike bir inceleme olduğunu iddia eden, kaballah ve satranç temalarıyla alakalı saklı sembollerini detaylarıyla mikroskopu altına almış Tabancaseverler yok değil tabii ki. Sonuçta ne zaman bir karesi diğerine uymayan bir tren kazası vizyona girse, bu karmaşanın içinden anlam çıkarmaya çalışacak bir sürü takıntılı seyirci çıkacaktır ortaya.
Ne yazık ki (Veya şükür olsun ki) Tabanca'yı bir kereden fazla izleyecek, her görüntüsünün arkasındaki sembolleri bir kenara yazıp inceleyecek zamana veya akli güce sahip olmadığım için, bu eleştiriyle filmi sadece bir kez izleme gafletinde bulunacak seyirciye seslenmek amacım.
1998 yılında dikkatle yazılmış konusu, sivri diyalogları ve kinetik anlatımıyla hem eleştirmenleri, hem de seyircileri büyüleyen Ateşten Kalbe Akıldan Dumana'dan sonra Guy Ritchie, 2000 yılında Brad Pitt'in anlaşılması imkansız bir çingene aksanı ile konuştuğu Kapışma ile kendini Modern İngiliz Suç Komedilerinin kralı ilan etmişti. Fakat Ritchie'ye neler oldu sonra? Son iki filmi Swept Away ve Tabanca'nın 2000'li yılların en kötü iki filmi olarak anılmasındaki sebep ne? Bu sebep sadece dört kelimeyle kolayca açıklanabilir. Bu kelimeler "Ma" ve "Donna" ile "Ka" ve "Ballah."
Yanlış anlaşılmasın, Ritchie ve Madonna'nın ruhsal inançlarına saldırıda bulunmak değil amacım. Ama Ritchie'nin kendi akli ve ruhsal üstünlüklerini kanıtlamak amacıyla, delirten bir mantık ve anlatım eksikliğine sahip, eline geçirdiği her görüntüyü ekrana atmış hissi veren bir ego gösterisini neye uğrayacağından habersiz zavallı seyirciye saygıdeğer bir film adı altında sunması, saygısız ve kendini beğenmiş bir yaklaşım.
Bütün süresi boyunca Ritchie'nin ekranın arkasında göz kırpıp, "Bak senden ne kadar da çok akıllıyım ve sofistikeyim" dediğini hayal ettiğim Tabanca, ilginçtir ki egonun, insanın asıl düşmanı olduğuna dair mesajlara sahip. Bu sayede Ritchie, kendi kuyusunu kazıp içine düşmekle kalmıyor, kuyuyu kapatıp mezar taşını da üzerine koyuyor.
Geçen haftanın bir diğer felaketi Özgürlük Savaşçısı'ndan sonra bu hafta da Jason Statham ve Ray Liotta'yı birbirlerine düşman olarak izliyoruz. Liotta'nın, abartı oyunculuğunu Özgürlük Savaşçısı'ndan Tabanca'ya taşımasına, ve Statham'ın bariz peruğunun kendisinden daha inanılır bir performansa imza atmasına rağmen bu ikiliyi yeteneksizlikle suçlamak haksızlık. Son elli yılın en iyi oyunculuğunun bile bu karmaşanın altında hayat bulması imkansız.
Guy Ritchie ve Madonna'ya ilginç bir nasihatim var: İlerde olur da, bir kez daha kendi akli ve ruhsal üstünlüklerini kanıtlayan mistik bir rastgele görüntü şaheserine imza atmaya karar verirlerse, çektikleri "filmi" kendi evlerinde izlesinler, ve biz "basit insanları" basitliğimizle bıraksınlar. Böylece bizde Tabanca gibi gerçek şaheserleri anlamakla vakit harcamak yerine, Memento ve Mulholland Drive gibi basit filmler izlerken çubuktan ateş yakmakla uğraşırız.