Tanrı Modunda Savaşanlar
Yazar: Orkan ŞancıBazı aksiyon filmlerinin oyuncu kadrosunda taze Oscar galiplerini görmek çok rastlanılır bir durum oldu. Leaving Las Vegas ile ödülü kucaklayan Nicolas Cage, peşpeşe Kaya, Con Air gibi aksiyon filmlerinde oynadı. Kesişen Yollar'daki cesur oyunuyla Oscar kazanan Halle Berry'yi Kedi Kadın kılığında görmekte de gecikmedik. Bu kez bir başka siyah oyuncu, Jamie Foxx, Ray zaferinden hemen sonra bir aksiyon filminde rol almayı tercih etti.
Ünlü oyuncuların film takvimlerine baktığınızda bazen 2-3 yıl sonrasına kadar her şeyin planlandığını görürsünüz. Örneğin, Jamiee Fox, 2007 yılında gösterime girmesi planlanan yeni Michael Mann filmindeki yerini şimdiden ayırtmış görünüyor. Oyuncuların bu denli programlı çalışmalarında, daha fazla filmde oynayabilme kaygısı yatıyor. Ayrıca ileride patlayacağını düşündükleri bazı sürpriz projeler çıktığında da onları kaçırmamaları mümkün olabiliyor. Bugün ortalama bir Hollywood yapımının çekim süreci 8-10 haftadan 4-6 haftaya kadar düşmüş durumda. Çekim sürecinin düşmesi, ön hazırlık süresinin artmasıyla orantılı. Foxx'un üçüncü derecede önemli bir rolde yer alarak bizleri bir parça şaşırttığı Görünmez Savaşçı'da da durum böyle. Sadece görkemli hangar patlaması sahnesinin ön hazırlığı bile 4 ay sürmüş baksanıza.
Konusu o kadar da ilgimizi çekmediği halde yönetmeninden dolayı bu filmi takip listemize almıştık. Hızlı ve Öfkeli'yi çeken, sonra bu filmin devamı yerine XXX'i yöneten Rob Cohen, "sinemada hız" deyince akla gelen ilk isimlerden artık. Tabii hız ile tempoyu karıştırmamak gerek. Cohen sadece hızlı aksiyon sahneleri çekmiyor, filmlerinin temposunu da elinde tutmayı beceriyor. Jan De Bont ve Michael Bay gibi o da, kendi tekniklerini filmlerinde kullanan, bilgisayarlarla arası iyi bir yönetmen. Üstelik filmlerine patlamalar yerleştirme arzusu bakımından John Woo'dan aşağı kalır yanı da yok. Ama onu bütün bu isimlerden - daha iyi yapan değil- ayıran bir özelliği var.
Örneğin, kendi adıyla anılan kamera sistemini geliştiren, aksiyon sahnelerinde kameralarını her seferinde doğru yerlere koyan, kurgu masasındaki hüneriyle de aksiyonun geometrik devamlılığını sağlayan Michael Bay'in bir türlü yapamadığı bir şey var onda: senaryoya ve karakterlerine önem vermek.
Herhangi birinin elinde sıradan olmanın ötesine geçemeyecek senaryoları, karakter işleyişine verdiği önem sayesinde izlenebilir kılma gibi bir yeteneği var bu adamın. Hızlı ve Öfkeli'nin başlarında Vin Diesel'i, arkasında olup bitene sırtını dönmüş bir şekilde görürüz. Michael Mann'in Manhunter'da Hannibal Lecter'ı resmederken sık sık tercih ettiği bir plan bu.
Bu plan sayesinde, karakterin güçlü olduğu vurgulanır ve seyirci daha farkına bile varamadan bu vurguyla vurulur. Cohen, karakter işleyişi ve onları sevdirmedeki yeteneğini XXX'de de sürdürür. Yine Diesel'in oynadığı baş karakter, video oyunları ve motorlu oyuncakların müptelası bir kuşağı, senaryo yönetiminin izlerini taşıyan "cool" replik ve tavırlarıyla kendisine hayran bırakır. Diesel'in, yatağında kendisini bekleyen kızı gördüğünde "ülkem için neler yapmam" deyişini unutmak mümkün mü?
Cohen işte böyle biri. Otomobilleri ve uçakları hızlı hareket ediyormuş gibi göstermek için kafa patlatırken, senaryoya ve karakterlerine de aynı önemi verdiği için dikkat çekici bir isim. Bu yüzden, aksiyon türü içinde ayrıksı bir yerde duruyor. Yönetmenin Stallone'nin adıyla öne çıkan 1996 tarihli filmi Daylight'ta da karakterler üzerinde nasıl ısrarla durduğunu, hatta klasik bir Stallone aksiyonu bekleyenleri bu nedenle hayal kırıklığına uğrattığını unutmayalım.
Görünmez Savaşçı'yaa dönecek olursak. Hızlı yönetmenimizin yeni oyuncağını da başarıyla kullandığını gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz. Gönlümüz rahat, çünkü yönetmenin bizi şaşırtmadığı, üzmediği, farklı kıldığı, beklentilerimizi karşılayan bir film var karşımızda. Beklentimiz neydi peki; Google Earth'vari sayısal zoom'lar, tamamıyla gerçek patlamalar, doyurucu aksiyon.. Tüm bu konularda Görünmez Savaşçı, üzerine düşeni yapıyor, görevden başarıyla dönüyor.
Görsel ve işitsel yönden iddialı bir uçuş simülasyonu değil de "bir film izlediğimizi" hatırladığımızda ise bazı eksik noktalar ortaya çıkıyor tabii.B elirtmemiz gerekir ki, karakterler üzerinde çalışma konusunda Cohen bu kez fazla vakit bulamamış. Pilotları oynayan oyuncuların kokpit içinde gerçekten savrulmalarını sağlayan "yalpa çemberi" filmin asıl başrol oyuncusu diyebiliriz. Cohen'in bizzat emek verdiği ve ilk kez bu filmde kullanılan teknoloji, hem oyuncuları hem de seyircileri gerçek bir savaş simülasyonunun içine sokuyor. Bu tekniği gösterme konusunda yapımcılar ve yönetmen o denli istekli ki, geriye de fazla bir şey kalmıyor.
Filmin konusunu okuyanlar bilirler, başroldeki üç pilot, yapay zekanın yol açtığı sorunlarla mücadele etmek zorunda kalıyor. Yapay zekadan kasıt, Amerikan Ordusunun bizzat destek verdiği, toplumun da destek vermesini istediği insansız savaş uçağı projesi.. Adı kısaca EDI (En Derin İstilacı) olarak kısaltılan bu uçakla yaratılmak istenen gerilim ise asla başarıya ulaşamıyor. Konuşan bir yapay zeka ile her karşılaştığımızda 2001:Uzay Macerası'nın eşsiz HAL'ini hatırlarız. Oysa EDI; Kırmızı Gezegen'de kontrolden çıkan robot kadar bile korkutucu olmayı başaramıyor. Yapay zekanın gerilim yaratma konusunda yetersiz kalması, bir başarısızlıktan çok bir tercih de olabilir. Zira, gerçekten de bu konuda büyük yatırımlar yapan Amerikan Donanması, resmen destek verdikleri bir filmde, projelerini baltalayacak bir mesajın verilmesini istememiş olabilir. Cohen ve ekibi de bunun farkında olacak ki, film bir süre sonra "yapay zeka gerilimi"nden sıyrılıp Kuzey Kore'den asker kurtarma operasyonuyla devam ediyor. Keşke, yapay zeka filmde başarılı bir gerilim unsuru olarak kullanılsaydı da, EDI'deki değişimi gerçek bir karakter dönüşümü olarak görebilseydik.
Cohen'in ilgilenmeye zaman bulamadığı karakterlerden en önemlisini, ekip liderini Josh Lucas oynuyor. Beni Unutma ve Hulk gibi filmlerden aşina olduğumuz aktör, karakteri oluşturmayı bir türlü başaramayan senaristin elinden kalemi alıp, egosu yüksek bir savaş pilotu portresi çizmeyi başarıyor. Bu oyuncunun yer yer Ralph Fiennes'i hatırlatan bir havası olduğunu da not düşelim. Sevgili Jamiee Foxx'un, Ray'den hemen sonra bir aksiyon filminde oynamak istemesini anlasak bile neden bir yan rol tercih ettiğini düşünmeden edemiyoruz. Çekimlerin yapıldığı Avustralya'yı bedava gezmek için olabilir mi? Filmin tek kadın karakteri olarak izlediğimiz Jessica Biel ise hemen her aksiyonda olduğu gibi, düzgün fiziğini sergileme dışında birşeyler yapma imkanı bulamıyor. Gelecek vaat eden genç aktrislerin, aptal gençlik komedileri veya çabuk unutulacak aksiyon filmleri dışındaki türlerde de oynamak için çaba harcamaları gerekiyor artık.
Tüm bu hız, karmaşa içerisinde bir yerlerde ekip lideri Ben'in sarf ettiği bir söz akıllarda kalıyor: "Ya bir gün her yere EDI'leri gönderirsek?"... Amerikan ordusunun ilk aşama olarak savaş uçaklarında çoktan uygulamaya soktuğu insansız savaş uçakları konusu önemli bir mesele. Savaşın bir video oyununa dönüşmesi meselesi.
Savaşta gerçek insanlar ölüyor ve onları öldürenler bir gün gelip sadece bir video oyunundaki kadar umursamaz olabilirler. Belki de çoktan oldular. EDI'nin, Michael Moore'un belgeselindeki ABD'li askerler gibi savaş moduna geçtiğinde sert rock parçaları dinlemesi rastlantı olabilir mi? Dahası ABD'nin bu oyunu ölümsüz (god mode) olarak bitirme şansı da bulunuyor ve bu açıkça hile anlamına geliyor. Amerika, düşmanını görünmeden, dünyanın herhangi bir yerinde vurmak istiyor. Bu açıdan bakılınca, filmi Amerikan ordusunun gücünün nerelere ulaştığını gösteren bir propaganda olarak da görmek mümkün. Ama filmden çıkıp Ben'in o sözleri aklımızda kalabiliyorsa, savaş ve aşırı güç konularındaki eleştirel bakış açımızı destekleyen birşey bulduğumuz hissine kapılıyorsak, lütfen bari bu kez kolaycılığa kaçmayalım. Filmi bir propaganda olarak toptan reddetmek yerine, en azından bizlere bunları düşündürecek kadar bile olsa dürüstlük içerdiği için teşekkür edelim.