’Çamur’ öncesinde bir Derviş Zaim filmi izlemek nasip olmamıştı. Kötü bir başlangıç oldu benim için. Evet, bir beklenti içerisindeydim. özellikle sinemasal anlatım yönünden doyurucu ve farklı bir şeyler beklerken bu kadar yavan bir filmle karşılaşmayı hiç ummuyordum.Bazı filmler kendini daha ilk dakikadan belli eder. ancak bu durumla son zamanlarda nedense çok karşılaşmaya başladım. belki filmler çok sığlaşmaya, tekdüzeliğe ve fazla benzeşmeye başladı belki de benim gözlemimden ve çokça karşılaştırma yapmamdan, zaten var olan bişeylerin daha iyi farkına varmamdan kaynaklanan bir durum bu. ikinci belkiyi kabullenemiyorum. Çünkü, ben bunu düşünebiliyorsam bu filmleri yapanlar bunun üzerinende benden iki kat daha fazla düşünmeye uğraş vermeli. çünkü öyle olmayınca, e böyle oluyor. ’Başından belli filmleri’ ortaya çıkıyor.Ara ara hoş görüntülere filminde yere veren yönetmen genelde sıkıcı ve birçok yönüyle fazla minimalist bir biçim tutturmuş. yanında bayat görüntüler ve kötü bir ışık sıkıntıyı iki kat artırıyor. o hoş olan görüntüler de havada kalıyor, hiç bir anlam ifade etmiyor. filmi kurtaran belki de tek şeyse oyunculuk. Yelda Reynaud’un yüzündeki, neredeyse film boyunca duran, rahatsız edici o ifadeyle ruhumu karartmasını bir kenara bırakırsak... bir de amatörle işi bozuyor, onları da iyi kullanamamış. son olarak senaryonun boşluğunu(temel olarak kıbrıs meselesini alsa da, bunu karakterle yansıtmada başarılı olabildiğini düşünmüyorum) ve kullanılan müziklerin(daha doğrusu müziğin? tek parçayla film biter mi yahu. dakka başı aynı şey.) beni daha da bunalttığını belirtmeliyim.Sözün özü son dönem Türk filmleri arasında izlediğim en kötü filmlerden birine damgasını vurmuş Derviş Zaim!(4)