Polis Biraderler...
Yazar: Ayşegül KesirliBitirim İkili 3'ü izledikten sonra kendimi zamanda geri gitmiş gibi hissettim. Zıtlaşan iki erkek polisin meslektaşlıktan kankalığa uzanan hikayelerinin anlatıldığı Tango ve Cash, Sosyete Polisi ve Cehennem Silahı gibi filmler benim için 90'lı yılların ilk yarısında, pazar gecesi sinema kuşağı ile birlikte geçmişe gömülmüştü. Bu nedenle iki kafadar polisin komediyle aksiyonun iç içe geçtiği bilindik hikayesini anlatan Bitirim İkili 3, bende video çağından fırlayıp, günümüze müdahale eden eski moda bir film izlenimini bıraktı.
Tabi ki, filmin üzerimde bu tarz bir etki yaratmasındaki en büyük etken Bitirim İkili serisinin 9 yıllık bir geçmişinin olması. Carter ve Lee ikilisinin, temelleri 1998 yılında atılan birlikteliği serinin 2007 tarihli üçüncü filminde de geçmişin izlerini taşımaya ve onu hissettirmeye mecbur. Ancak bu hissin yoğunluğu 9 yıllık bir araya rağmen filmin birkaç teknolojik gösteri dışında, ait olduğu alt tür hakkında yeni bir şey söyleyemediğinin de belirtisi.
Orijinal ismine yakışır bir şekilde arabaların birbiri ardına sıraya dizildiği yoğun bir trafik görüntüsü ile açılan filmin bu ilk sahnesi aslında ilerleyen dakikalarda neler olacağının da işareti. Bir yandan müzik dinleyip, bir yandan dans ederken gördüğümüz Carter, bu halde bir de trafiği idare etmeye çalışırken daha filmin ilk dakikasında şehir trafiğini altüst ediyor. Filmin geri kalanında göreceğimiz her şey bu ilk sahnenin özetinden ibaret aslında; birçok farklı mekanda şaklabanlıkla şiddeti iç içe geçiren karakterlerimiz adım attıkları her yeri bir kaza veya cinayet mahalline dönüştürüyorlar.
Zaman zaman insanı güldüren, hoş esprilerle renklendiğini söyleyebileceğimiz filmin espri anlayışı aslında çoğu zaman ilkokul seviyesiyle sınırlı. Chris Tucker'ın belirli sahnelerde fiziksel komedinin dozunu kaçırıp, yeni doğmuş bir bebeği eğlendirircesine kendisini yerden yere fırlatması ise filmin güldürü seviyesini daha da aşağılara çekmekte. Bitirim İkili 3'ün bu tip şaklabanlıklarla süslenmesi izleyenleri ister istemez filmin hedef kitlesi hakkında düşünmek zorunda bırakıyor. Eğer filmi izlerken bu espri anlayışı olsa olsa ilkokul çağındaki kahkaha düşkünlerine hitap edebilir diye düşünürseniz şiddet sahneleriyle bezenmiş filmin bu yönüyle karşılaşınca fikrinizden vazgeçmek isteyebilirsiniz.
Serinin her üç filminde de yönetmenlik koltuğunda yer alan Brett Ratner, oldukça hareketli sahnelere imza atmış. Hatta kimi aksiyon sahnelerinde kadraj öyle sık değişiyor, kurgu o kadar hızlı ilerliyor ki Chris Tucker ve Jackie Chan'in hareket edip, enerji sarf etmelerine bile gerek kalmamış. Silah seslerinin kulaklarınızı rahatsız edecek kadar bol yer tuttuğu bu aksiyon sahnelerinin ilginç tarafı ise hiçbir karede şiddetin görselleştirilmemiş olması. Kan ve ceset gibi tedirgin edici görsel öğelerle karşılaşmadığımız bu sahneler şiddetin bizim zihnimizde görselleşmesine neden oluyor. Ki bence bu durum şiddetin neden olduğu vahşi manzara ile karşılaşıp, tedirgin olmaktan çok daha rahatsız edici.
Durumu bir de küçük çocuklar açısından düşünürsek her şey daha da vahimleşiyor. Çünkü filmi izleyen küçük bir çocuğun hikaye boyunca karakterlerin başvurduğu şiddetin ne gibi sonuçlar doğurduğunu kavrayıp, anlamlandırması oldukça güç. Karakterlerimiz sanki ellerindeki gerçek silah değilmiş, rastgele bir oyun oynayıp, kimseye zarar vermiyorlarmış gibi etrafa şiddet saçıyorlar. Anlayacağınız Bitirim İkili 3, yeniyetme James Bond'un aslında gerçekten de adam öldürdüğünün altını çizmeye çalışan Casino Royal'deki sağduyudan yoksun.
Gelelim, Jackie Chan'e. Özellikle televizyon kanallarında yayınlanan filmlerinde yıllardır türlü dövüş numaraları yapıp, çevikliğiyle izleyenleri hayrete sürükleyen ünlü aktör Bitirim İkili 3'te artık yaşlandığının sinyallerini veriyor. Jackie Chan, filmin birçok sahnesinde yine eski dövüş numaralarını sergilemeye devam ediyor aslında. Özellikle aksiyonun doruk noktasına çıktığı Eiffel Kulesi'ndeki sahnede türlü cambazlıklara başvuruyor. Ancak Brett Ratner'ın hareketli kurgusunun bir diğer fonksiyonu da eski dinamizmini kaybetmeye başlayan Jackie Chan'in bu eksikliğini kamufle etmek bana kalırsa.
Diğer yandan çoğu filminde kötülüklere karşı bedeniyle savaşan bir süper kahraman olarak lanse edilen Jackie Chan, bu filminde birçok süper kahraman gibi karanlık yarısıyla mücadele etmek zorunda kalıyor bir nevi. Bitirim İkili 3'te Jackie Chan, kötü ruhlu kardeşi ile yüz yüze geldiğinde öyle bir an yaşanıyor ki sanırsınız Chan'in canlandırdığı Lee karakteri karanlık tarafa geçecek. Filmin bunun gibi birçok alt metinle donatılmaya çalışıldığını söyleyebiliriz. Kimi zaman hoş anlara ve ince esprilere vesile olabilen bu alt metinlerin bazen mesajlarını izleyicinin gözüne sokma niyeti güttüğünü de eklemek gerek.
Bana kalırsa Bitirim İkili 3'ün en güzel, hatta belki de tek güzel yanı Yvan Attal tarafından canlandıran taksi şoförü karakteri idi. Attal, filmin başlarında Amerikan karşıtlığı ile dikkat çekip, ortalarına doğru casus olmaya özenen taksi şoförü George rolünde oldukça eğlenceli bir performans sergiliyordu.
Sonuç olarak, 'polis biraderler' türünün sulu örneklerinden biri olan Bitirim İkili 3 için bayağı esprilerle bezenmiş, vasat bir film diyebiliriz. Eğer yapacak hiçbir şeyiniz yoksa ve canınız başka bir film de izlemek istemiyorsa seyretmeyi tercih edebilirsiniz. Ancak bana kalırsa bu film de diğer Jackie Chan filmleri gibi televizyonda seyredilmeye layık.