<b>Sahne Güzeli</b> Cinsiyetini Arıyor
Yazar: Ali ErcivanSinemalarımızda en son Iris ile izlediğimiz tiyatro kökenli İngiliz sinema yönetmeni Richard Eyre, aslına bakarsanız basbayağı vasat bir yönetmen. İyi bir metin ve kadro ile çalıştığı sürece, başarılı kabul edilen filmler ortaya çıkarabiliyor. Fakat yine de bugüne dek önemli bir sinema eseri yaratabildiğini söyleyemeyiz. Sahne Güzeli (Stage Beauty) de bir istisna değil.
1660'larda, kadınların tiyatro oyunculuğu yapmalarının yasak olduğu ve dolayısıyla tüm kadın rollerinin erkekler tarafından canlandırıldığı bir dönemdeyiz. Daha önce 1993 tarihli Çin yapımı Elveda Cariyem'de (Farewell, My Concubine) karşımıza başka bir kültürün penceresinden anlatılmış haliyle çıkmış bir öykü bu. Billy Crudup tarafından canlandırılan Ned Kynaston, İngiltere'nin en popüler oyuncusudur. Shakespeare'in Othello'sundaki Desdemona rolüyle salonları doldurmaktadır. Onun asistanı olan ve Claire Danes tarafından canlandırılan Maria ise, gizli bir şekilde oyunlar sergileyen bir yeraltı tiyatrosunda aynı rolü oynamaktadır.
Film, sarayın dikkatini çeken bu performans sonrasında Kral II.Charles'ın (Rupert Everett), yakın çevresinin ve kendi geçmişinin de etkisiyle, önce kadınlara sahneye çıkma hakkı tanıması, ardından da kadın rollerinin erkekler tarafından canlandırılmasını yasaklamasıyla birlikte sanatı elinden alınan Kynaston'un içine düştüğü çelişkileri anlatıyor. Çünkü Kynaston, bir kadının gerçek bir kadın tarafından canlandırılmasında hiçbir sanatsallık, yaratıcılık olmadığına inanıyor.
Şüphesiz, bu çok ilgi çekici bir öykü. Kadınlığa dair abartılı ve çoğu noktada hatalı bir bakış açısı olan, küçük yaştan itibaren bu roller için olasılıkla yoğun bir şekilde cinsel tacize de uğrayarak yetiştirilmiş ve cinsel yaşamında da kendini bir kadın olarak konumlandırma eğilimi içindeki bir erkeğin, artık kadın rolü yapamayacağı yönündeki yasanın ardından içine düştüğü durum oldukça zengin bir malzeme sunuyor. Ancak senaryo bu malzemeyi değerlendirebilir gözükse de kıvrak bir ingiliz hicvi olması için gerekli zeka parıltısını bir türlü yakalayamıyor.
Ve bir noktadan sonra, eşcinsel bir erkeğin doğru kadını bulduktan sonra, o kadın tarafından nasıl "normal"e döndüğü, sanki tedavi edildiği üzerine bir filme dönüşüyor. Kadın rollerini canlandıran bir tiyatro oyuncusu olmaktan ziyade, hayatının her alanında kadın rolünü oynaması için yetiştirilmiş olan bu genç adam, heteroseksüel cinsel kimliğini geri kazanmayı başarabildiği noktada her tür rolü oynayabilecek gerçek bir aktöre dönüşüyor adeta. Genelde Hollywood sinemasında karşımıza çıkmasına alıştığımız bu ayrımcı tavır, filmin niyetindeki ahlakçılığı açık ediyor.
Halbuki hiçbir kadının gerçek hayatta, sahnelerde o güne dek canlandırıldığı gibi tepkiler vermediği ya da hareket etmediği şeklindeki eleştirileriyle erkek egemen sanatta kadının sunumuna dair; kadın oyuncuların, sadece o günlerde değil şimdi bile nasıl belli kalıplar içindeki rollere mahkum edildiklerine dair, Maria tarafından dillendirilen, gayet yerinde yorumların ardından, farklı cinsel gruplara da benzer bir yaklaşımın getirilmesini beklerdik. Fakat yüzeydeki eleştirel tavrına rağmen, karşımızdaki yine de erkek egemen zihniyetin elinden çıkmış bir film.
Filmi oluşturan unsurlara değinecek olursak; oyuncu kadrosu elbette başarılı ama Billy Crudup özellikle öne çıkıyor. Dekor ve kostümler başarılı olmalarına rağmen zayıf kalan görüntü yönetimi sebebiyle güçlerini yitiriyor ve pek etkileyici gözükmüyorlar. Richard Eyre'ın o eski moda sinema anlayışından kurtulmak isterken, bazı sahnelerde elde kamera kullanmaya kadar varan anlatımı ise filmi iyice vasatlık sularına çekiyor. Kısacası, üstüne düşünülecek bir öykünün vasat bir sinemacı ve seksist bir yaklaşımla sunulduğu bir film Sahne Güzeli. Bir-iki ay sonra vizyona girecek olsa belki oyunculukları ya da teknik unsurlarıyla birkaç ödül almış olur ve bu sayede biraz olsun seyirci ilgisi çekebilirdi. Ama yılın şu noktasında Türkiye'de kimin bu filmle ilgileneceğini kestirmek zor...