Alamancı İtalyanlar
Yazar: Ertan TunçFatih Akın'ın uzun metraj filmleri Türkiye'de acayip bir sıralamaya göre gösterime giriyor. 2000 yılında çektiği Im Juli, 2004 yılında çektiği Duvara Karşı derken şimdi de 2002 yılında imza attığı Solino sinemalarımıza misafir oluyor.
Senaryosunu Ruth Toma'nın yazdığı Solino, her ne kadar bir İtalyan ailenin dramını anlatıyor gibi gözükse de Türklerin yaşadığı çözülme ve çöküşe işaret etmekten geri durmuyor. Türklerin aile yapısına, komşuluk ve akraba ilişkisine, anavatan sevgisine, damak tadına benzerlikler taşıyan İtalyanların Almanya'da yaşadıkları sorunlara değinen Solino, biraz farklılıklar içeriyor gözükse de düpedüz Almanya'ya göç eden bir Türk ailesinin başından geçebilecek -hatta geçmiş- olayları naklediyor.
Amato ailesinin isimleri değiştirilse, Pizza yerine dönerci/pideci açılsa, Hıristiyanlık yerine İslamiyet vurgusu ön plana çıkarılsa, tren yerine de otobüsle gidilse ve dükkanın ismi ailenin yaşadıkları köyün ismi oluverse ne değişir? Hiçbir şey değişmez. İşte bu yüzden Fatih Akın, Kısa ve Acısız'da karakterlerin birini, Im Juli'de ikisini, Duvara Karşı'da hemen hepsini Türk yapmış olmasına rağmen bu filmlerin arasında çektiği Solino'da herhangi bir oynama yapmamıştır.
Takdir edeceğiniz gibi filmdeki eleştiri/uyarı sadece İtalyanlara yapılmamıştır bu nedenle. Solino bir İtalyan ailesini anlattığı ölçüde bir Türk ailesini de anlatmış sayılabilir. Almanya'ya büyük umutlarla gidip, işçi olmaktan kurtulduktan sonra gıda sektöründe işveren oluveren, kendi fedakar eşini bırakıp sarışın bir Alman buluveren baba figürü, bastırılmışlıktan, görmemişlikten, yaşadığı kültür şokundan dejenere olan çocuk figürleri bizlere tanıdık gelmiyor mu? Bir türlü çevre sahibi olma fırsatı edinemeyen, dilini bilmediği, kültürünü bilmediği Almanya'da, küçük ama şirin köyüne yani memleketine gitme özlemi çeken ve sürekli bunu düşleyen anne figürü bize yabancı mı?
Filmin anlatım biçimini ve teknik özelliklerini değerlendirmek gerekirse İtalyan anne-baba ve akrabalar biraz karikatürize edilmiş olsa da filmin ana karakterlerinin sahip olduğu özelliklerin ve hayata bakış açılarının anlaşılır biçimde izleyiciye aktarıldığı kanaatindeyim. Giancarlo'nun saldırganlığının ve acımasızlığının kökenleri çok iyi açıklanmakla beraber, abi-kardeş arasına giren aşkın gereksizliği ve Romano'nun anlam verilemeyen davranışları filmin en büyük eksikliklerini oluşturuyor. Kostüm çalışması ve dekorlar dönemlerin ana karakteristiğini başarılı biçimde aktarıyor, mekan seçimleri de filmin bütünlüğünü bozmuyor.
Müzikler ve sesler için dikkat çekici veya çarpıcı bir yön içermediklerini ama renk çalışmasını incelikli bulduğumu söyleyebilirim. Daha karanlık şehir hayatı, fabrikaya yaklaştıkça koyulaşan planlar, iç ferahlatıcı, rengarenk İtalyan kasabası, iç karartıcı tren garı gibi daha bir çok seçim yerli yerinde. Kurgusunu, özellikle de merdivenlerden koşar adım çıkan çocukla yapılan 1964'den 1974'e geçişi ve Adriano Celentano'nun Il Tempo se ne va'sı eşliğinde yapılan 1974-84 geçişini çok beğendiğimi söylemek isterim.
Solino Fatih Akın'ın diğer filmleri kadar güzel olmasa da, yine de eğlendirmeyi, düşündürmeyi ve hüzünlendirmeyi bilen iyi bir aile draması. Hem de içinde hiç Türk bulunmayan, ama göçmen Türklerin içine düştükleri sorun yumağını, sürüklendikleri iç burkucu durumu, yarattığı İtalyan ailesi metaforuyla olanca çıplaklığıyla/yalınlığıyla aktarmasını bilen başarılı bir drama.