Senaryosunu, 19 yıllık bir hapis cezası ile yattığı Isparta Yarı Açık Cezaevindeyken yazan Yılmaz Güney'in, "gözü - kulağı" olarak görevlendirdiği Şerif Gören'in yönetmen koltuğunda oturarak çektiği "Yol":
2022 yılında dahi içinde debelenmeye devam ettiğimiz "siyasal - İslamcı" bir "karabasanın" sorumlusu olan 12 Eylül 1980 askeri diktatörlüğünün iç karartan baskıcı atmosferi ile ülkenin doğu ve güney doğu coğrafyasındaki sosyoekonomik yapısının; beş mahkumun, o bölgelere doğru gerçekleştirdikleri sıra dışı bir yol hikayesi ile gözler önüne serildiği muhteşem bir "melodrama" olarak geliyor karşımıza...
Gelin isterseniz, Costa - Gavras'ın "Missing" i (1982) ile Cannes Film Festivalinin büyük ödülü "Altın Palmiye'yi (Palme d'Or)" de paylaşmasının yanı sıra FIPRESCI ve Ecumenical Jüri Ödüllerini de kazanan; elden geçirilmiş pırıl pırıl bir kopyasını da temin ederek izlediğimiz bu filme, büyük usta Yılmaz Güney'in doğumunun (1 Nisan 1937) seksen beşinci yıldönümü münasebetiyle biraz daha yakından bakalım istedik...
Yoksa, tarihi bir utanç vesilesi olarak tam 17 yıl sonra Türkiye'de vizyona girebilen bu filmi, İstanbul'daki bir sinema salonun da defalarca izlemiştik zaten...
***
İmralı Yarı Açık Cezaevi...
Emirlere harfiyen uymayanların, kapalı cezaevine nakledileceğine dair sürekli tekrarlanan tehditleri içeren sıkıntılı günlerin ardından bazı mahkumlar için kısa süreli, seyahat ederek aileleriyle bir arada olabilecekleri "izinler" yeniden açılır...
Bunlardan ("devrimcilerin" en yakışıklı ağabeylerinden Tarık Akan'ın canlandırdığı) Seyit Ali, babasının yanında kalan karısı Zine (Şerif Sezer) ile oğlunu görmek üzere Konya'ya gitmektedir...
Ancak Kenan Evren askeri cuntasının yönettiği ülkede sıkıyönetim ve sokağa çıkma yasağı yaşanıyor olması sebebiyle, askerlerin nezaret ettikleri kapalı bir mekanda sabahın saat beşine kadar beklemek zorunda kalacaktır...
Neyse...
Nihayetinde varır da Konya'ya...
Varır varmasına da, son iki yıl içinde çok şey değişmiştir baba ocağında...
Örneğin babası, halen hayattaki annesine ek olarak bir çocuk da doğuracak olan ikinci karıyı da alırken kendi karısı da, çocuğuyla beraber evi terk etmiştir...
***
Aynı esnada Adana otogarındaki otobüsten, diğer izinli mahkumlar; Mehmet Salih (Halil Ergün), Yusuf (Tuncay Akça), Mevlüt (Hikmet Çelik) ve Ömer'de (Necmettin Çobanoğlu) inerler...
***
Derken...
Seyit Ali, karısı Zine'nin peşinde yeniden yollardadır...
***
Kendisi ile ailesi arasında kalmış olan iki çocuğunun annesi Emine'ye (Meral Orhonsay) kavuşmayı hedefleyen Mehmet Salih ise, vurularak ağır yaralanan arkadaşı Zafer'in de (Turgut Savaş) yaşadığı Adana'dadır ve ona:
Karısı Emine'nin; annesi, babası ve kardeşleri tarafından içine itildiği ikilemi dillendirmektedir...
Şöyle ki, karısının ailesine göre; birlikte bir kuyumcu soygununa kalkıştıkları kayınbiraderi Aziz, korkudan terk ederek kaçtığı için polis tarafından öldürülmüştür...
Halbuki soygunda araç sürücüsü rolünü üstlenen Mehmet Salih olayı, Aziz vurularak yere düştükten sonra kaçtığı biçiminde ifade etmektedir...
Çok geçmez Zafer, Mehmet Salih'e; korkarak kaçtığını ve Aziz'in de o yüzden öldürüldüğünü itiraf ettirir...
Şimdi asıl sorun, Mehmet Salih'in karısına bunu, nasıl anlatacağıdır...
***
Gaziantep ve Urfa yolcularından Yusuf, Mevlüt ve Ömer'den izin belgesini kaybetmiş olan Yusuf; arama amaçlı bir askeri çevirmede, tutuklanarak göz altına alınırken Mevlüt, nişanlısı Meral'i de (Sevda Aktolga) göreceği Gaziantep'te iner...
Birecik'teki köyüne sevinçle koşuşturan Ömer, askerlerce iki kişinin tutuklandığına tanık olur...
Ki, akşamları bu operasyonlar, üçer beşer insanın öldürüldükleri silahlı bir çatışmaya da dönüşmüştür...
***
Karısının, (kendisin de öz amcası olan) babasının gönderdiği mektupta yazdığı şekilde; Hatay Soğukoluk'taki bir genelev de yakaladıkları karısı Zine'yi öldürerek aile namusunu temizlemek üzere Bingöl Sancak'a gitmekte olan Seyit Ali ile Diyarbakır yolcusu Mehmet Salih, aynı trende karşılaşırlar...
Ve Seyit Ali bu, son derece namahrem sırrını Mehmet Salih ile paylaşır...
***
Trenden iner inmez sakal tıraşı da olan Mehmet Salih, karısı Emine ve çocuklarını görmek gayesiyle hoş karşılanmayacağını bile bile kayınpederinin evine gider...
Ancak çocukları ve karısı dışında, kendisine sıcak davranan hiç kimse yoktur o evde...
***
Bu arada Seyit Ali'de karlar altındaki Sancak'a ulaşarak kayınbiraderi Şevket'i (Hikmet Taşdemir) bulur...
Dakika 52...
Geride sizleri, Cannes'da büyük ödülü bölüştüğü Yunanlı sinemacı Costa - Gavras'ın "Missing" i (1982) ile Pablo Pablo Larraín'in "Tony Manero" (2008), "Post Mortem" (2010) ve "No" dan (2012) oluşan "Şili Üçlemesi" lezzetindeki; "siyasal sinemanın" baş yapıtlarından biri olan bu filmde, 62 dakikalık bir bölüm daha bekliyor olacak...
Keyifli seyirler,