Hesabım
    Yeniden Sev Beni
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,5
    İyi
    Yeniden Sev Beni

    Başlayamayan ve Bitmeyen Aşklar

    Yazar: Zeynep Berik

    Deneysel sinema denince, 50 yıl önce, ilk akla gelen Avrupa sinemasıydı. Avrupa sineması söz konusu olduğunda ise Godard'lar, Truffaut'lar ve belki de biraz "anlaşılmaz" ve kimileri için sıkıcı olabilen "auteur" sineması. Dijital teknoloji, daha çok da dijital kurgunun birçok efekt ve görüntü oyunlarını sinemada uygulamaya kolaylık getirmesiyle "deneysel" denilen sinemanın yelpazesini genişletti. Konu açısından olduğu kadar, görsel anlatımda da birtakım farklı yollara başvurulabildi bu sayede. Bazen teknoloji, efekt ve aksiyon dolu sinema seyriyle karşılaştırırken bizi, bazen efektler, uçan ve kaçan, oradan oraya zıplarmış gibi görünen insanları hareket ettirmekte değil, duyguları anlatmakta kullanıldı.

    Danimarka'nın yeni dönem gözde yönetmenlerinden Christopher Boe'nun ilk uzun metrajlı filmi Yeniden Sev Beni (Reconstruction), efektlerin yerinde kullanıldığı bir aşk filmi olarak karşımıza çıkıyor. Efekt deyince, öyle yüksek ses bombardımanı, görüntü üzerine görüntü ve aksiyon içeren filmler değil kastettiğim. Efekt, görsel seçimlerdeki farklı bakış, yönetmenin imzası olarak ortaya çıkıyor. Hikayeyi güçlendiriyor. Belki bazınız, olmasa da olur, gibi düşünebilir. Çoğunuz da, efekt neresinde bu filmin diye, adı geçen filmin tamamen bambaşka bir alana sahip olduğunu da söyleyebilir.

    Hikayemiz, zamanın, kimliklerin ve mekanların silindiği, fakat silik yönleriyle de yeni kimlikler kazanarak varoldukları bir dünyanın içine kendini hapsetmiş gidiyor. Fasit daireler şeklinde, döngü üzerine yeni bir döngüyle tekrarlanan öykücüklerin hepsinin yolu aşk sokağına çıkıyor. İnsanların yollarını kaybettikleri/buldukları kaçış ve varış anlarına doğru bir yol var.

    Bu yazı, kahve falı gibi olmanın ötesine geçemiyor gibi görünse de, film de, fal gibi, hem kendine özgü, hem de nereye çekseniz o yöne doğru eğimi hızlanan bir karaktere sahip. Bir aşk filmi beklentisini oldukça yerine getiriyor: Hayal kırıklıkları, kaçış, istek, pişmanlık, yalan, dürüstlük, aldatma, hayal/gerçek arası küçük oyunlar. Öte yandan, aşk filmlerindeki paylaşılamayan ve kime ait olduğu anlaşılamayan egoların saklambaç ve kovalamaca, bu filmde kendini seyirciye de sunarcasına, ucu açık ipler veriyor izleyenin eline. Dört kişilik kadrosuyla, minimalin içinin boş ve değersiz değil, yoğun ve kendi içindeki tekliklerden oluştuğunu tekrar hatırlatıyor.

    Danimarka'nın başkenti Kopenhag'ın şehir merkezinde geçen hikaye, şehirli olma halini, filmin dört karakteri etrafında dünyayı döndürerek oldukça iyi bir şekilde ortaya koyuyor. İyilik, güzellikten değil, şehirdeki susturulmuş, etrafta film atmosferini oluşturan bir insan topluluğunun silik fakat hayatı sürdüren etkisinin başarılı bir şekilde filmde, "orada" olabilmesinden kaynaklanıyor.

    Sinemanın büyüsünün lineer hikaye gerçekliğini kırmadaki başarı olduğunu düşünüyorsanız, Yeniden Sev Beni, tam da bu çeşit bir büyüden alıyor ilhamını. Bir türlü başlayamayan ve bitemeyen aşklar, düzlemin fay hattındaki kırılmaların sebebi. Kim bilir, belki de gerçeklikler ve aşkların tadının, yaşanırken, kaybetme endişesinin körüklediği bir filmi izlemenin bazen lezzetli gelebilir insana. Son tavsiye, filmi sıkılmadan ve sevgiyle izleyin. Yeniden Sev Beni bunu hak ediyor.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top