her sahnesi fotoğraf karesi gibi olan film..filmde ki iki karakterinde kaderleri bir anlamda aynı yola cıkmaktadır, sonunun cok carpıcı olduğnu düsündüğüm kısık bütceye rağmen olağanüstü teknik kaliteyi yakalayabilmis, aldığı bütün iyi elestirileri hakkeden oldukca basarılı bir film. tüm bunlara rağmen filmi sıkıcı bulanları da anlayabiliyorum
Büyük bir merakla izleyip hayal kırıklığına uğradığım filmlerden biri. Sadeliğiyle ön plana çıkan filmin elle tutulur gözle görülür hiçbir konusu yok. Fotoğrafçı bir adamın sıradan hayatını ve evine misafir olan gencin gözünden İstanbul anlatılıyor. Sorun şu li film de ne bir olay ne bir olgu var. Cannes'te ödül almasına şaşırdım doğrusu. Türk filmi düşmanı olduğum sanılmasın, nice yapımlar vardır ki hakkettiği yere gelmemiş. Mesela ''Büyük adam küçük aşk'' Sadece zaman kaybı olarak görüyorum.
filmi çoğu kişi izlediğinde anlamsızlklardan başka bir sey bulamadığını söylüyor, ama yanılıyorlar tam tersi hiç süslenmeden hiç yapmacıklaşmadan sade ve gerçek olan seylerden sıradnllıktan bahsediyor, ben çok beğendim 7/10
Bu filmi çok beğenenlere süper diyenlere sorsan, ne anladın diye.Ne cevap vereceklerine çok şaşırıyorum.Valla açıkcası ben birşey anlamadım ama emeğe saygım var.İsteyen izlesin ama ben bir daha aslaa.....
Çok akıcı bir film olduğu söylenemez belki ama kesinlikle izlenmeye değer. Mükemmel bir fotoğrafçı olan Ceylan'ın elinden çıkmış olduğundan olsa gerek sinematografik olarak olağanüstü! Doğal oyunculuklar ve senaryonun da etkisiyle kendinizi öykünün içinde bulmak da, uyuya kalmak da mümkün.. Ben özellikle, fotoğraf çekmek için gittiklerinde arabada geçen sahneye, genç adamın ayakkabılarını sinirlenerek dolaba "tıkarkenki" ve alakalı-alakasız birçok ıvır-zıvırın toplandığı çekmece sahnelerine bayıldım.. :) Bu bir tip kitap okurken de yaşanan "baktığımız yerde aynı şeyi görmüşüz,yaşamışız" sendromu,sevinci.. o anki ruh halimden midir bilemiyorum ama filmin genel fotoğrafındaki o hüznü hiç yakalayamadım ama keyiflik, arşivlik...
Filmi ilk izlediğimde 5/10 puan, ikincisinde 7/10 üçüncüsünde 9/10 puan verdim. Kendi tutarsızlığıma mı kızayım yoksa NBC bu ayrıntıları nasıl işledin diye ona mı sorayım?
"Uzak" herkesin beğeneceği türden bir film değil. İçinde kendinizi veya çevrenizi bulduğunuz anda anlam kazanan bir film. Ama en önemlisi çok samimi. NBC'nin kendi hayatından perdeye yansıttıkları arasında bence en iyi ve sinema dili en güçlü olanı.
Kalabalık içinde yalnızlık ile boğuşan ve yalnızlığa o kadar alışmış olup ondan kopamayan, kapitalist düzenin getirdikleri ve yaşam şartları ile ideallerinden soğumuş bir fotoğrafçı. Akrabasının yanına büyük umutlar ile giden gözünde büyüttüğü kent yaşamına yakından gördüğünde ondan biraz daha uzaklaşan bir adam.
Pişmanlık, yalnızlık, cinsellik, ikilem, para, imkansızlık ve daha bir çok konuyu sade ve yalın olarak anlatan bir film. Sadece bakarak değil görmeye çalışarak izlenilmesi gereken bir film...
Değişik bir film normal bir sinema filmi bekleyenler sanatsal filmlere rağbet etmeyenler için çekilmez. Ama bu tarz filmler izleyen biri olarak beni de ne çok etkiledi ne de çok baydı. Yine de iii film.
Ödüller almış çokta beğenilen bir film. Tabikide beğenen kadar beğenmeyende var. Ben beğenmedim. Belkide çok şey umduğum içindir. Fakat bana bişeyler katmadı, hissettirmedi. Buda benim şahsi yorumum.
bence kendisine takdim edilmiş ödülü sonuna kadar hakeden bir film, yönetmen fotoğrafçı da olduğu için seyir zevki çok yüksek ve afişi de insanı uzaklara götürüyor. ' yak bi gemici cigarası '
NBC’yi kutluyorum yapıtı için.Yönetmen anlatmak istediğini, gayet net ve açık bir şekilde, 'lafı ağzında gevelemeden' anlatmış filminde.Nitekim, ödüle de layık görmüşler filmi; ve de başrol oyuncusunu...Ancak...Bu tarz sinema anlayışına kesinlikle itirazım var benim.Bu ve bezeri filmlerde genelde şöyle bir anlayış var: 'Ben bunu yaptım ve sen de bunu anlamak zorundasın'.Açıkçası şahsi fikrim, filmin replik açısından fevkalade fakir olduğu bir gerçek.Beğeninize göre, bunu iyi de bulabilirsiniz, kötü de.Senaryosu fevkalade sade, fevkalade 'direkt' anlatımcı.Şahsen tercihim değil benim.Konuya gelince, çok da enteresan sayabilmek pek olası değil.Oyuncuların performansı ise bence kötü, hatta epey kötü.Filmin Cannes’de Jüri Özel Ödülü, Altın Portkal’da da aynı şekilde En iyi film Ödülü ve yönetmeninin de En İyi Yönetmen Ödülü alması, çok şaşırtmadı beni.Ancak, oyuncunun ödül almasına kesinlikle şaşırdım...Az önce de söylediğim gibi, beğeniye göre filmi başarılı veya başarısız bulabilirsiniz.Lakin, bir sinema eserine göre gayet 'çorak' buldum ben bu yapıtı.Konusununun beni çekmemesini hiç karıştırmaksızın, bu filmin anlattıklarının pekala bir 'radyo tiyatrosu'yla da anlatılabilir bana kalırsa.Bunun için film çekmeye hiç mi hiç gerek yoktu.Son olarak; konusunun beni çekmediğini zaten söylemiştim.Ancak sanıyorum ki dar bir çevreye hitap edecek bir konuya sahip film.Öyle ki, filme vereceğiniz not izlediğiniz zamanki psikolojinizle muhtemelen çok ilintili olacaktır.Filmin sonuna kadar bağlanabilmek için çok neden aradım ancak maalesef bulamadım ben.Ve hatta sıkıldım izlerken :((
N. B. Ceylan’ın sinemasal anlatım yönünde olgunlaştığının göstergesi fakat görüntünün soğuduğu , Ceylan’ın kamera gözünü kaybettiği gibi yorumlara insanı sürükleyebilecek türde bir film.Film sırasında düşünmeden edemedim.Bu adam köyde , doğal mekanlarda görüntü konusunda devleşiyor fakat metropole , teknolojinin soğuk havasını içine çektiği mekanlarda alelade bir dizi çeker gibi hava oluşturmaya başlıyor.Hikayenin gidişatını pek fazla etkilemese de bu ayrıntı çoğu zaman insanı rahatsız edebiliyor.Ayrıntılara fazla takılmadan meramını anlatmaya çalışan Ceylan , yan hikayelere de pek fazla önem vermeden seyirciye sunmaya çalışıyor ve nitekim bu da pek fazla gözü yormuyor.Köyde görüp tanıdığımız iki karakter , filmin temelini oluşturuyor ve hikaye onların üzerinde işlemeye başlıyor.Bir nevi Mayıs Sıkıntısı’nın devamı niteliğine bürünüyor.Mehmet Emin Toprak’ın canlandırdığı karakter köyünden ’uzak’lara gidiyor ve İstanbul’a geliyor.Burada ideallerinden ’uzak’laşmış tanıdığının yanına geliyor.Birbirlerine ’uzak’ iki insan mecburi bir yakınlaşma yaşamak zorunda kalıyorlar fakat ne demiş şair ’’En uzak mesafe iki kafa arasındaki mesafedir.’’.Bunun sonucunda kıvrılan , bükülen hayatlar , zoraki hayati değişimler kaçınılması zor sonlardan bazıları haline geliveriyor.Köyünden ’uzak’ bir insanın ülke sınırları içinde bile olsa aslında ne kadar da uzak yerlerin havasını soluduğunu anlaması , hayatını değiştireceği , ona yön vereceği şeyler her ne kadar gözünün önünde bile olsa aslında ona ne kadar uzakta olduğunu görmesi , belki de eğer üçlemeye komple bir bakış atacak olursak , metropol hayatının ne kadar zor , köy hayatının ne kadar zor ve aslında her çeşit hayatın ve her yerdeki hayatın zor ve anlaşılması güç olduğunun farkına varılması , tüm hayallerin sonuçta bir hayal ve her sıkıntının sonuçta bir sıkıntı olduğunun bilinmesi adına yapılmış en önemli yapıtlar bütününü oluşturduğu için aslında Ceylan için ne söylesek şu durumda belki de dönüp dolaşıp aslında kifayetsizlik sınırlarına dayanacağımız bir film.
Beyazperde.com'da gezintiye devam etmek istiyorsanız çerezleri kabul etmelisiniz. Sitemiz hizmet kalitesini artırmak için çerezleri kullanmaktadır.
Gizlilik sözleşmesini oku.