Hesabım
    Gurur Dünyası
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    4,0
    Çok İyi
    Gurur Dünyası

    Kraliçe Çıplak!

    Yazar: Orkan Şancı

    Eğer iki yıl önce çekilmiş bir film, vizyona yeni giriyorsa iki şey düşünün. Ya bu şaheser filmi iki sene boyunca görmemeniz için evrenin tüm karanlık güçleri harekete geçmiş olmalı, ya da işin içinde ticari bir hesap var. Afişinde taze Oscarlı Reese Witherspoon'un sözüm ona baştan çıkarıcı pozuyla pazarlanan bu film için hangisini düşüneceğinizi, yazıyı okuduktan sonra siz karar verin.

    William Makepeace Thackeray'in aynı adlı romanından daha önce televizyona da uyarlanan Gurur Dünyası, ihtiraslı bir kadının, İngiltere'de asilzadelerin arasına girme çabasını anlatıyor. Becky Sharp, nasıl bir çekicilikse bu, gittiği her yeri ışıl ışıl yapıyor, herkesi hayran bırakıyor. Kah bir mürebbiye, kah asil kana mensup bir askerin duygulu eşi. Bu bir "tek kadın" öyküsü ve bu rol için seçilen isim, Reese Witherspoon.

    30 yaşındaki aktris, kendisine Oscar kazandıran Sınırları Aşmak'dan hemen önce çektiği bu filmde, bir yandan ne kadar güzel şarkı söyleyebildiğini gösteriyor, yeri geldiğinde alımlı bir kadın, yeri geldiğindeyse romantik bir aşık olabileceğine inandırmaya çalışıyor. Aktris bunları bir ölçüde başarıyor da. Ancak benim gibi, Witherspoon'un çekici bir kadın olduğunu asla düşünmeyen biri için filmden keyif almak imkansızlaşıyor. Üstelik, filmin başka önemli sorunları da mevcut.

    Kamera arkasındaki Hintli kadın yönetmen Mira Nair'in ülkesini ne kadar güzel gösterebildiğine Muson Düğünü'de tanık olmuştuk. Romanı okumadığım için bilemiyorum ama birçok senaristin el attığı Gurur Dünyası'nda da fazlasıyla zorlama görünen bir Hindistan aşkı var. Karşılıksız aşkını unutmak için "olabilecek en uzağa" yani Bombay'a gitmeyi seçen askerler, İngiliz asilzadelerinin Hint mutfağına düşkünlüğü, dahası çiçekler böceklerle dolu, yani kimsenin mutsuz olmadığı bir Uzak Asya ülkesi hayali... Nair'in incelikli olduğunu düşündüğü Hint ezgileri filme renk katmaktan uzak. Kaldı ki Witherspoon'un güya Hint şarkısı diye, bize ve karşısında dans ettiği asilzadeye Arap müziğini yutturmaya çalışması, akıllara durgunluk veriyor.

    Bob Hoskins, Gabriel Byrne, Jim Broadbent hatta genç Jonathan Rhys Meyers gibi kalburüstü oyuncular, ellerinden geldiğince rollerinde iyi görünmeye çalışsalar da, darmadağınık bir senaryonun parçası olmaktan kurtulamıyorlar. Aşk Engel Tanımaz'daki muhteşem Spike tiplemesiyle hatırladığımız Rhys Ifans'in karşılıksız aşkı ise, ironik biçimde filmden alınan belki de yegane tat...

    Nair, daha önce özgünlük kokan Hint kumaşı filmlerinden sonra bu kez aynı dikişi bu uyarlamaya tutturmaya çalışırken elbiseyi yırtıyor; kraliçe çıplak görünüyor. Olayların gelişimindeki tutarsızlıklar o denli fazla ki, Nair'in sette ve kurgu masasında kontrolü kaybettiği açıkça görülüyor. Becky ihtiras içinde yanıp tutuşurken birden bire her şeyden vazgeçen fedakar eş/anne kılığına bürünüyor. Çocukluk arkadaşı Amelia ile birlikte eşlerinin savaştan sağ salim dönmesini beklerken kim hayatta kim ölü, dakikalarca anlaşılamıyor. Zaten filmde genel olarak kime ne olacağını hiç merak etmiyorsunuz, zira film inandırıcı olmayı asla başaramıyor. Üstelik başrolleri paylaşan oyuncular, yıllar geçse de, çocukları büyüse de, asla yaşlanmıyor. Tüm bu nedenlerle Nair, 55 günde kotardığı bu kostümlü, sözüm ona dönem filminde fena halde çuvallıyor.

    Filmin teması olduğu umulan "kibir" duygusu, bırakın filmi, başlığında bile doğru dürüst verilemiyor. Vanity Fair için kim "Gurur Dünyası" adını seçti, doğrusu merak ediyorum. Ağlanacak yerde gülünçlükten güleceğiniz, kaybettiğiniz saatlere ise hüzünleneceğiniz bir film.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top