Hesabım
    Travma
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    2,5
    Geçer
    Travma

    Patırtısız Gerilim

    Yazar: Murat Emir Eren

    Marc Evans'ı tanır mısınız bilmem. Kendisi iki yıl önce bizde de vizyona giren Ölüm Bizi Gözetliyor adlı filmin yönetmenidir. Parlak fikirlerle, fena olmayan bir senaryoyla ve ünsüz oyuncularla çekilmiş 'Biri Bizi Gözetlerken Kazıklıyor' temalı yarışmalara giydirmelerde bulunan zayıf ama ilgi çekici, seyri hoş bir filmdir Ölüm Bizi Gözetliyor. Travma ise nispeten daha sakin ve yine nispeten daha sessiz bir öykü sunuyor izleyiciye. Ancak, tıpkı Ölüm Bizi Gözetliyor'daki gibi aldanmış, aldatılmış karakterlerin yansımasını bu kez de Travma'da görmek mümkün...

    Gerilim sinemasına mensup bir çok filmden beklenen yegane vaad, iyi bir senaryodur elbette. Gerilimi yüksek, finali şık, yahut koltukta oturmanıza mahal vermeyecek tekinsiz bir atmosferdir bu vaadin benzerleri. Ancak tüm bunların, yani kağıtta yazanların, birer cümle halindeyken görüntüye dönüşmesini sağlayan ve kağıtta 5 şiddetinde etki yaratan anları 10 şiddetine yükselten de yönetmendir kuşkusuz. Travma'da görülen ise, son derece çalakalem bırakılmış senaryoyu, fazlasıyla maharetli bir ismin doğrultma çabası olarak yer ediyor zihnimizde.

    Her ne kadar filmin hikayesi ilginç, ana karakterinin yaşadığı içsel durum son derece vahim olsa da, bunun dramatik yapıya fenafillah düzeyinde yansıyabilmesi, hatta bir dramatik yapıdan söz edemiyor oluşumuz filmin eksisi kuşkusuz. Bununla beraber, her şey senaryo değil. Zira Evans, an yaratmadaki becerisini kullanabildiği kadar fazla kullanıp, gürültülü patırtılı ses efektlerine yaslanan sabun köpüğü gerilimlerden filmini keskin bir sınırla ayırmasını da bilmiş. Ancak burda da şu karşımıza çıkıyor, her şey görsellik de değil...

    Böylesine ağır tempolu, yavaş yavaş bir kabusa dönüşmek suretiyle izleyicinin üzerine karabasan gibi inme niyetindeki filmlerin en önemli destekçileri, kuşkusuz oyunculardır da... Peki başrol oyuncusu Colin Firth bunu becerebiliyor mu? Pek değil... Bununla beraber, bu dezavantajı filmin avantaja çevirdiği anlar da yok değil. Bir defa, filmde anlatılan "kız arkadaşını kaybettiği gerekçesiyle tiğ-i teber şah-ı merdan (derbeder) kalan adam" karakteri, filmin finalinde bizlere sunacağı sürprize binaen Firth gibi halim selim bir tipe ihtiyaç duyuyor. Ancak Firth, bu karakter dahilinde gerekli çalkantıyı, bulantıyı, ruhi bunalımı yansıtacak bir aktör değil. Haliyle, ona böyle bir görev yüklemek hem ağır, hem yanlış bir karar olmuş.

    Bu arada, filmin hikayesine değinmek isterim. Filmde, kendi söylediği yalanlara, herkesi inandıran ve kendisi de hastalık derecesinde inanan bir "aşık"tan dem vurulmakta. Bunun nedeni aşk anlayacağınız. Aşık olduğu kişiyi kaybetmektense ölmesini tercih edecek kadar korku verici bir şey üstelik bu durum. Pek inandırıcı gelmeyebilecek bir hikaye olan bu durum, son derece yaygın bir psikolojik sorun aslında. Üçüncü sayfa haberleri buna benzer vakalarla doludur, sevgilisini yaşıyor zannedip başka kadınlara saldıran insanlar mı ararsınız, sevgilisi olduğu iddiasıyla hiç tanımadığı insanlara mesajlar gönderenler, onları takip edenler mi...

    Bu nedenle, hele ki böyle şeylerin çok yaşandığı bir ülkede yaşıyorken, filmin ana hikayesine mantık kumkumalığı yapmanızı pek önermem. Gerim gerim değilse de sessiz sakin bir film izlemek isteyenlere Travma'yı adres gösterelim bu hafta. İlaç niyetine...

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top