Kendi yaşam hikayesinden esinlendiği yarı otobiyografik senaryosunu da kaleme almanın yanı sıra ilk uzun metrajlı (debut) sinema filmini de çekmekte olan, Bruce Robinson'ın yönetmen koltuğunda oturmakta olduğu “Withnail and I”; "kara mizah (dark comedy)" usulde kurgulanılmış, iyi eğitim almış beyaz yakalı iki yetişkin entelektüelin başrolde oldukları sınıfsal ve iktisadi eleştirinin dibine vurulduğu bir komedi olarak geliyor karşımıza...
Gelin isterseniz, 1.1 milyon GBP'lik oldukça sınırlı bir bütçe ile çekilerek; brüt 1.7 milyon dolarlık bir hasılat rakamıyla da, hak etmediği bir şekilde gişeye çakılmış olan bu sıra dışı bağımsız (indie) İngiliz filmine biraz daha yakından bakalım...
***
- Camden Town, Londra 1969 -
Yaktığı ocağın üzerine, kahve için su doldurduğu çaydanlığı koyan (filmin isimsiz "anlatıcısı da / narrator" olan "I / Ben" karakterinin yazılı senaryodaki adıyla) Marwood (Paul McGann); odasının kapısını çaldığı alkolik ev arkadaşı Withnail'e de (Richard E. Grant), isteyip istemediğini sorduktan sonra...
Pardösüsünü de giyinerek, sabah çayını almak üzere dışarıya çıkar...
***
Kahvaltı servisi de yapılan küçük bir çayhaneye geçen Marwood, sütlü çayını içmek amacıyla oturduğu masada...
İçinde...
"Yazar Gordon Langley Hall, 30 yıl boyunca bir erkek olarak yaşadı... Sonra doktorlar doğanın hatasını düzeltip onu tam bir kadın yaptılar..." şeklinde başlayıp devam eden, bir haberin de bulunduğu yerel özellikteki gazetesini dikkatlice okumakta...
Ve...
İki tost ekmeği arasına yerleştirilmiş, yağda az pişirilmiş yumurtasını fütursuzca yemekte olan bir kadının (Joyce Everson) yol açtığı görsel felaketi de izlemesinin ardından iyice dehşete kapılan Marwood...
"On üç milyon Londralı, bunun için uyanmak zorunda...
Cinayet işlemek, kahvaltılıklar ve tecavüz için mi?
Ben de bu kahrolası kulübede oturmuş ve Withnail ile uğraşıyorum... Aklımı kaçırmış olmalıyım...
Bir an evvel eve gitmeli ve onunla sorunları hakkında enine boyuna konuşmalıyım..."
Diye söylenerek yeniden eve döner...
***
Döndüğü anda da...
Ellerinde kalan son şişeden bardağına şarap doldurmakta olan Withnail kendisine, "Fazlasıyla üzücü birkaç haberim var..." diyecek...
Her ne kadar Marwood...
"Duymak istemiyorum... Hiçbir şey duymak istemiyorum..." dese de...
***
Neyse...
Şaraplarının bittiğini, büyük bir üzüntü içinde Marwood'da fark ettiğinde...
Withnail kendi gazetesinden...
Günümüzde, "sinemanın kült karakterlerinden" birine dönüşmüş olan 33 yaşındaki 120 kiloluk gözde gülleci atlet Jeff Wode'a ilişkin olarak...
Doping etkisi nedeniyle, müsabakalarda yasaklanmış olan anabolik steroidden yüksek dozda aldığını ve bunu madalya kazanmak için yaptığını itiraf eden Wode'un karısının...
"Eskiden hırçındı... Benimle uğraşırdı... Ama artık bunları bıraktı, başta seks hayatımız olmak üzere yaşantımız daha iyi seyrediyor..." biçimindeki demecini okumakta ve Wode'a dair ilginç yorumlarda da bulunmaktadır...
***
Bu arada yeri gelmişken...
Birer işsiz ve parasız aktör olan Withnail ile Marwood'un, lavabosundaki yığılı bulaşığı ve etraftaki boş şarap şişeleriyle; mezbeleliği andırmasının yanı sıra buzdolabı, televizyon ve telefonun da bulunmadığı bir evde yaşamakta olduklarını da vurgulamış olalım...
***
Meteliğe kurşun atmaları sebebiyle...
Kaloriferi yakarak ısınamadıkları için kendilerine Grönland'ın buz gibi havasını anımsatan evlerinde Withnail çareyi, vücudunu kremlemekte bulmuştur...
***
Elbette olsa...
İçki de soğuğa karşı iyi gelecektir...
Ancak...
Parasız, ona da ulaşmak pek olası değildir...
***
Hatta bu gidişle...
Yiyecek için dahi yardım kuruluşlarının kapısını çalar hale gelebileceklerdir...
***
Derken...
Kendilerini, ceplerindeki bozukluklarla köpek öldüren tarzı içkilerin satıldığı...
Başlarının iri kıyım bir sarhoş İrlandalı (Daragh O'Malley) ile belaya da gireceği "The Mother Black Cap" isimli salaş bir bara atan ve barmene iki büyük bardak cin ile iki koca bardak buzlu elma şarabı ısmarlayan iki kankadan Marwood...
Bir süreliğine Londra'dan ayrılarak taşraya gitme fikrini, yeniden gündeme getirir ve Withnail'e; telefon ederek araması için, taşrada böylesi bir evi bulunan varlıklı Monty (Richard Griffiths) amcasını hatırlatır...
***
Bizimkilerin...
Janti kıyafetler giyerek, taşradaki evinin anahtarını kendisinden isteyecekleri Monty amcanın ziyaretine gidilecek günün sabahındaki konukları; bir uyuşturucu satıcısı olan ve kendileriyle birlikte sıklıkla takılan Danny'dir (Ralph Brown)...
Bitirmeden...
Evinin anahtarını, yeğeni Withnail'e teslim eden Monty'nin; Witnail'den aldığı yanıltıcı bilgi sayesinde eşcinsel zannettiği Marwood'a, kafayı takmış olduğunu da belirtmiş olalım...
Dakika 29...
Eğlendirme garantisi verebileceğimiz filmin geride kalanında, siz değerli sinemasever dostlarımızı; parasızlığın yol açtığı yoksunluğa ilaveten Marwood'un, kendisine tecavüz etme planını yürürlüğe sokmaya çalışan Monty ile de mücadele etmek zorunda kalacağı, 78 dakikalık bir bölüm daha bekliyor olacak...
Emek verilerek ve benzeri bir örneğine rastlamanızın da asla mümkün olamayacağı; alışılmış "nesir" tarzı dışındaki ezberleri bozan "lirik" bir anlatım dili de benimsenmek suretiyle yazılmış, bir başka yorumda yeniden buluşmak dileğiyle...
Keyifli seyirler,