Biraz da Çocuklara <b>Garfield</b>
Yazar: Sibel MaksudyanHaddinden fazla obur, tembel ve geveze kedi Garfield, televizyon için çekilmiş çizgi film serisinden sonra, sinema dünyasındaki yerini bilgisayar teknolojisi ile aldı.
Gerçek oyuncularla (bunlara kedi ve köpekler de dahil) çekilmiş filmde yalnızca Garfield için bilgisayar başına geçilmiş. Şişman kedi çizimlerindeki bezginliğe ve hınzırlığa filmdeki dış görünümü itibariyle pek sahip olmasa da, karakterinden ötürü, özünde, hep aynı bezginlikte ve hınzırlıkta.
Zaten Garfield'in bunca yıldır bu kadar çok sevilmesinin nedeni inanılmaz rahatlıktaki karakteri. En büyük problemi yemeğinin önüne geç konulması olan bir kediyle karşı karşıyayız. Günde kaç öğün yemek yediği belli olmayan kedimiz, sahibi Jon Arbuckle (Breckin Meyer)'ın da öğünlerine sarkmakta. Fazla kiloları ise onun için hiç problem yaratmıyor; çünkü tartıyla anlaşması var. Tartıya hiçbir zaman çıkmıyor. Tartı da ona elinden geldiğince güzel şeyler söylüyor.
Şişmanlığının yanı sıra hiç iş yapmayıp, yorulanlardan Garfield. Pazartesilerden nefret ediyor, ama onun işe gitmesi gerekmiyor. Bütün gün yemek yeyip, kötü televizyon programlarını seyrediyor. Aslında bir de bira içip maç izlese tam bir Amerikan erkeği (hatta Homer Simpson) olabilecek kapasitede.
Tabii bu tembellikle kendisinden fare kovalamak gibi yorucu bir işi başarmasını da beklemiyoruz. Jon fareleri evde görmediği müddetçe problem çıkmıyor. Fareler de kedi kardeşlerinden yiyecek alabiliyor. Filmde bu danışıklı dövüşe eğlenceli diyaloglar ile değiniliyor.
Garfield köpekleri aşağılamaktan zevk alıyor, özellikle onunla aynı evi paylaşan hafif (?) aptal Odie'yi. Odie onun her tuzağına zevkle düşen bir gönüllü köle. Dünyanın Garfield'in etrafında döndüğü düşünlürse, Odie'den daha sadık bir köpek bulunamaz gibi.
Bu güzel ev hayvanlarının sahibi Jon ise, hiçbir şeyi beceremeyen, hayatta her konuda işleri ters gitmiş, yaptığı salaklıklarla aşağılanan bir kaybeden. Ancak filmde Jon'un bu tiple alakası yok. Yine biraz çekingen ve şaşkın, ama kesinlikle bir kaybeden değil. Hatta filmin sonunda hayran olduğu veterineri (Jennifer Love Hewitt) kız arkadaşı olmaya ikna edecek kadar cesur.
İşte filmde hoşuma gitmeyen şeylerden biri bu. Jon bu kadar değişmek zorunda değil. Onun karakteristik özellikleri oldukça önemli, ancak filmde bunlar çok umursanmamış gibi.
Bu umursamama da, sanırım, yapımcıların filmin konusunu çocuklara yönelik olarak belirlemelerinden kaynaklanıyor. Odie'nin kaybolmasından sorumlu olan Garfield cesurca onu aramaya çıkıyor. Odie ise hayvanları yalnızca ünlü olmak için kullanan kötü kalpli bir adamın elinde.
Film hepimize hayvanları sevmenin, onları korumanın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha öğretme derdinde. Tabii bir çocuk filmi için, çocukların bir şeyler öğrenebileceği düşünülürse, yapımcıların böyle kaygılarının olması hoş. Ancak Garfield, yetişkinlere yönelik olarak çizilen bir dizi olduğundan haliyle filminin de bu tarz olmasını bekliyorsunuz.
Jon'un sarsaklığı, Garfield'ın tembelliği ve zekası, Odie'nin şapşallığı yalnızca çocuklara yönelik olarak kullanılmayacak güzellikte bir malzeme. Yapımcıların neden tercihlerini bu yönde gerçekleştirdikleri ise merak konusu.
Yine de çocuksuluğunu bir kenara bırakırsak, karşımızda Garfield gibi süper hınzır bir kedi olması filmi eğlenceli kılmak için yeterli. Filmin yetişkinlere yönelik yegane yanı da zaten Garfield'in muazzam replikleri ve tabii Bill Murray'in harika seslendirmesi (filmi Türkçe izlemediğim için Okan Bayülgen'in seslendirmesi hakkında bir şey söyleyemeyeceğim). Murray bazen o kadar muhteşem oluyor ki, "replikleri de mi o yazmış?", diye düşünmekten kendinizi alamıyorsunuz.
Bir de Garfield'ı kıvrak bir biçimde dans ettirmek kesinlikle çok iyi bir fikir olmuş. Garfield'in dans ettiğini görür görmez insan gülmeye başlıyor.
Filmden çıkınca, her şeye rağmen, oburluk ve tembellik uzmanı, çok
ünlü ve sevilen bir kedinin hikayesini izlemiş olmanın verdiği mutluluğu yaşamak isteyenlere Garfield önerilir.