Hesabım
    Art School Confidential
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,0
    Ortalama
    Art School Confidential

    Bu Bildiğiniz <br>Sanat Okullarından Değil

    Yazar: Oktay Ege Kozak

    - Jerome: "Ne zamandır üçgen çiziyorsunuz?"

    - Profesör Sandiford: "Tam 26 senedir. Ben ilklerden biriyim."

    Bu eleştiriyi hazırlarken göz attığım İngilizce-Türkçe sözlüklerde "oxymoron" kavramına eşit tek bir kelime olmadığının farkına vardım. Bu yüzden, ilk olarak bu kavramın anlamını açıklamak istiyorum. Sözlükteki açıklamaya göre, oxymoron, "anlamı kuvvetlendirmek için zıt ya da çelişkili kelimelerin bir araya getirildiği deyiş tarzı". Özellikle iğneleyici bir anlam yaratmak için iki zıt kelimeyi peş peşe kullanmak: "Sakin Öfke", veya "Neşeli depresif" gibi.

    Biraz üzerinde düşünüldüğünde ise, "Sanat Okulu" cümlesinin de bu kategoride olduğu tartışılabilir. Bireyin kendi yaratıcılığına bağlı olan ve her insanın bakış açısının değişik olduğu "sanat" kavramının, kanıtlanmış kesin bilgilerin, deneyimli bir kişi tarafından, deneyimsiz öğrencilere aktarılması üzerine kurulmuş, notlar ve testler gibi kesin sonuçlara bağlı "okul" kavramı ile bağdaşması oxymoron-vari bir fikir. Bu ikilemin farkında olup, onu acımasızca iğneleyen Art School Confidential ise, bu yılın şu ana kadar ki şüphesiz en iyi komedisi.

    Amerika'nın metropolitan şehirlerinden birisinde, en fakir bölgesinin (ya da "ghetto") ortasına yerleştirilmiş olmasına rağmen, züppe bir tavırla postmodern bir hava sergilemeye çalışan Strathmore Sanat Okulu'ndayız. Her sene binlerce "öğrenci"ye ev sahipliği yapan Strathmore'un künyesi, dışlanmışlar, kendini bilmişler, fırsatçılar ve nevrotiklerle dolu bir "kızgın gençlik" kokteyli.

    Başını kendisini herkesten üstün göstermek için elinden geleni yapan narsistlerin çektiği okulun nüfusu, son dönem sansasyonları alıp, hakkında film yaparak kolay yönden zengin olmayı amaçlayan film öğrencilerinden başlayıp, kafayı bulmak için bahane arayan esrarkeşlerden devam ederek, birkaç resim çizme bahanesi ile, bedavaya seksi çıplak kızlara bakma fırsatına atlayan cinsi sapıklarla bitiyor. Küçük bir kasabadan gelip büyük umutlarla Strathmore'a yazılan deneyimsiz, saf Jerome ise, sanat okulunun azınlıkta olan örneklerinden. Yani, sadece bir sanatçı olmak için sanat okuluna yazılmış bir kişi.

    Okuldaki ilk günleri, Jerome için bir soğuk duş gibidir. Çizdiği resimler, gerektiği ilgiyi çekmez. Kendisinden daha az yetenekli olduğu bariz diğer öğrenciler, beş dakikada çizdikleri resimler ile "postmodern" kategorisine sokulup, yerden göğe sığdırılamaz. Jerome, kendileri sanat dünyasında başarılı olmadıkları için, bu başarısızlığı genç nesillere aktarmayı görev bilen öğretmenlerden de gerçek bir destek alamaz. Bu handikapların dışında, Jerome'un en büyük problemi, 18 yaşın üzerinde olmasına rağmen, halen bakir olmasıdır. Bir kaç muazzam başarısızlıktan sonra Jerome, hayallerindeki kız Audrey ile tanışır. Fakat sosyal, sakin tavırları ve mükemmel fiziği ile Audrey, Jerome'un erişemeyeceği mükemmellikte bir yaratıktır. Ayrıca kendisi ile vakit geçirmeyi sevmesine rağmen Audrey, Jerome'u bir sevgiliden çok, bir arkadaş gibi görmektedir (Bu durumun kendilerine tanıdık geldiği erkekler parmak kaldırsın). Bu arada ortalıkta dolaşan bir seri katil, Strathmore öğrencileri arasında ürperti ve güvensizlik yaratır.

    Ben, kişisel olarak Art School Confidential'ı tarafsız bir biçimde eleştirebileceğimden emin değilim. Son üç senesini, Strathmore'un tıpatıp aynısı bir sanat okulunda okumuş biri olarak, haliyle filmin benim üzerimde kişisel bir etkisi var. Filmdeki karakterle şahsen tanışıp, absürd yaşamları arasında şahsen dolaşmış biri olarak, kendi hayatımı bir film halinde izlemek gerçeküstü bir deneyim. Bu yüzden film, benim için korkutucu, inanılmaz derecede eğlenceli ve nostaljik bir öneme sahip. Sanat okullarında ter dökmüş "gerçek sanatçılar" için, bu filmin suratlarında büyük bir gülümseme yaratacağından eminim.

    Art School Confidential, bu karmaşık ve yer yer sahte kurumsal kavram oxymoron'unun üzerine acımasızca giderek hiç bir birimini geride bırakmayıp, bütün zayıflıklarını açığa koyarak darmadağın ediyor. Örnek olarak, filmin başındaki bir görüntü aklımda kalanlardan: sanat okuluna yeni başlayacak bir öğrenci, gitar kutusunu gururla taşımaktadır. Ta ki, kutu kendiliğinden açılarak bir kaç cam nargile ve bir kaç kilo esrar etrafa dağılana kadar. Sonuç olarak, genel sinema seyircisi ile ne kadar bir bağlantıda bulunur bilmiyorum ama filmin acı verici derecede gerçekçi olduğu kesin.

    Bir problem hariç. Art School Confidential'ın tek işe yaramayan tarafı, içerdiği seri katil hikayesi. Eğer çıkarılsasaydı, filmin gayet problemsiz bir şekilde ilerleyeceğinin kesin olduğu bu gereksiz hikaye, filmin sonlarına doğru, daha gereksiz bir biçimde ana konuya dönüşerek tatminsiz bir üçüncü perde yaratıyor. Filmin sonlarını izlerken aklıma Woody Allen'ın başyapıtı Annie Hall ile ilgili bir hikaye aklıma geldi. Allen'ın anlattığına göre, filmin çekime başladığı sırada, senaryo bir cinayet vakası etrafında ilerliyordu.

    Filmin çekimi sırasında Annie ve Alvy arasındaki ilişkinin filmin kalbi olduğunu keşveden Allen, cinayet konusunu tamamen geride bırakarak fimin tamamının bu iki karakterin ilişkisi hakkında olmasına karar vermiş. Sonuç, dört oscar ve klasikler arasında yerini hak eden bir film. Eğer Art School Confidential'ın yönetmeni Terry Zwigoff ve yazarı Daniel Clowes da Woody Allen'ın yaptığı seçimi yapsaydı, filmin Annie Hall ile aynı kadere sahip olması muhtemel olabilirdi.

    Filmin en başarılı performansı, öğrencileri önünde acımasız ve karizmatik, galeri sahipleri önünde ise zavallı ve sinik bir ikiyüzlülük sergileyen Profesor Sandiford'u canlandıran John Malkovich'e ait. Sinsi, karizmatik karakterlerin ustası Malkovich, kendi ünü ile dalga geçercesine muazzam bir karikatür sergiliyor seyirciye. Özellikle ders sırasında herkesin başarısız olacağı gibi acımasız bir konuşma verdikten hemen sonra, arkasını dönerek galeri sahiplerine yalvarıp yakardığı sahne muhteşem. Yönetmen Anthony Minghella (İngiliz Hasta, Yetenekli Bay Ripley)'nın oğlu Max Minghella, mütevazi fakat tutkulu oyunculuğu ile tek başına filmi taşımayı başarıyor.

    Ghost World ve Bad Santa gibi filmler ile etkileyici bir filmografiye Art School Confidential ile tam gaz devam eden yönetmen Terry Zwigoff, Coen Kardeşler ve Todd Solondz'un yanıbaşında, "depresif ama dürüst kara komedi" türünün krallarından biri olarak, tahtına oturmayı hak eden bir isim. Art School Confidential'ın ise, özellikle sanat öğrencileri arasında bir klasiğe dönüşeceği kesin.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top