Daha Cafcaflı Ocean Tayfası
Yazar: Irmak KoçkanDördüncü AFM Bağımsız Film Festivaline çok az kaldı. Şahsen ben ne hayaller kuruyorum, bir "indie"den çıkıp diğerine gireceğim, geceyarısı gösterimlerini asla kaçırmayacağım diye. Ancak bu bağımsızlara ihanet edercesine, Hollywood düşkünlüğüm de asla azalmıyor, o birbirinden parlak, hareketli ve pek tabii bol bütçeli yapıtlar gözlerimi boyuyor. Şu pamuk şeker kıvamındaki Ocean's 12'i beklememin ve zevk almamın nedeni de bu zaten.
Güzel Tess Ocean'ın kapısı (Julia Roberts), kocası eski hırsız Danny Ocean ile (George Clooney) telefonda konuşurken, ilk filmden Terry Benedict (Andy Garcia) tarafından çalınıyor. Çalınan parasını faiziyle geri isteyen Benedict, iki haftalık gerisayımı başlatıyor, bu sırada Ocean'ın onbir kişilik ekibini teker teker ziyaret etmeyi de unutmuyor. Neden Danny hepsini aramıyor diye düşünüyorsanız, hiç başlamayın. Filmin kusurlarını ve hatalarını bir kenara bırakarak izlerseniz zevk alabilirsiniz ancak. Hem eğer Danny herkesi arasaydı, o zaman tüm grupla nasıl teker teker karşılaşacaktık?
Büyük miktardaki borcu karşılayacak kadar parası olmayan grup, bu kadar parayı kazanmanın tek yolunun soygundan geçtiğini farkediyor. Aslında filmin güzelliği de burada; sanki her biri, özellikle de Danny, Benedict'in kapılarına çok daha önceden dayanmasını umuyordu, çünkü asıl iyi oldukları işi yapamıyor olmaları, onlar için ölümden çok daha kötü. Danny'nin girdiği her dükkanda bir bakıma keşif yaptığını, kameralara dikkat ettiğini farketmesi pek hüzünlü. Tabii, bu filmde olması gereken kadar bir hüzün bu, yaklaşık bir dakikalık. Hayatlarını kurtarmak için soyguna karar veren ekip, artık Amerika'da rahat iş yapamayacaklarını farkedip Avrupa'ya açılıyorlar.
Amsterdam'da herşey daha da karışıyor. Önce Rusty Ryan'ın (Brad Pitt) geçmişinden güzel bir dedektif olan Isabel Lahiri (Catherine Zeta-Jones) karşılarına çıkıyor. Yıllar önce, Rusty polislerden kaçarken o engel olamadığı haylazlığıyla Isabel'e fırlattığı çekici bir gülümsemeyle başlayan ilişki, Rusty'nin pencereden kaçmasıyla son buluyor. Mecazi anlamda değil hemde. Terkedilmenin ve terkedilme sebebinin kızgınlığıyla, "Amerikalılar"ın şehrinde olduğunu anladığı andan itibaren Isabel, onları engellemek için elinden geleni yapıyor.
Ekibin içinde bulunduğu zorluk bu kadarla da kalmıyor. Son zamanların en tehlikeli hırsızı kabul edilen Gece Tilkisi (Vincent Cassel), Ocean ve ekibini kendisine rakip olarak görüyor ve onları en iyinin belli olacağı bir yarışmaya davet ediyor. Böylece hırsızlar arası dayanışmayı sağlayan bir numaralı kuralı ihlal ederek, aslında yenilgisini de ilan ediyor. Çünkü, biliyoruz ki, Clooney ve Pitt kadar yakışıklı olduktan sonra, hırsızlar asla yenilmezler ve bazı kuralların kırılması ilahi adaletin sağlanması için yeterlidir.
Daha sonra ise eğlence başlıyor; planlar yapılıyor, görevler dağıtılıyor, evler yükseltiliyor, trenlerde kavgalar çıkıyor, Arsenal'li futbolcularla seyahat ediliyor, içi dolu bavullar kayboluyor, çantalar çalınıyor, müzeler geziliyor... Bunların yanında Tess, taa Amerika'dan uçup, kocasına yardım için geri geliyor. Böylece filmin bol cameolu ve en eğlenceli bölümlerinden biri başlıyor. Sonra, bütün ekip hapse düşüyor; kamera da kim kimdir hatırlatmak istercesine teker teker yüzlerinde dolaşıyor. Ve biz gene biliyoruz ki, hepsi aslında nasıl kurtulacaklarını çok iyi biliyorlar.
Filmin merkezinde Rusty ve aşk macerasını saymazsak, bir beklenmeyen olarak Linus Caldwell(Matt Damon)'i görüyoruz. Damon, yönetmen Soderbergh'e çekimlerini yeni bitirdiği Medusa Darbesi yüzünden çok yorgun olduğunu, bu nedenle, Ocean's 12'de büyük bir rol istemediğini söylemiş. Soderbergh'in ise başka planları olduğu aşikarmış, daha filmin başlarındaki uçak sahnesinde, Linus uyuyan Rusty'yi uyandırarak artık daha büyük bir işin altından kalkabileceğini anlatmaya çalışıyor.
Linus, "Biz insanları yaftalayan bir grup değiliz değil mi?" şeklinde belirttiği etik anlayışı, "ailemin haberi olmasa da olur" diyerek gösterdiği ailevi değerleri ile, grupta çok daha farklı bir yere sahip. Ama yeri geldiğinde, Danny gibi bir liderlik vasfını üstlenebildiği de gözümüze sokuluyor. Kendisinin en komik yanı da, inanılmaz bir saflık göstermesi. Rusty ve Danny ile gittiği görüşmede kandırıldığını anlamadığı yetmiyormuş gibi bir de Led Zeppelin şarkısı Kashmir'in sözlerini, gözleri kapalı büyük içtenlikle söylemesi, gerçekten çok eğlenceli.
Kendisini ciddiye almayan filmleri izlemek bazen insana iyi geliyor. Kim Ocean's 11'a Oscar adaylığı, ya da bir başyapıt yakıştırması bekliyordu da, Ocean's 12'e de bekleyelim? Yönetmen Steven Soderbergh, artık hakkında fazla yorum yapılamayacak bir isim. Sex, Lies & Videotape, Trafik, Kafka, Schizopolis gibi filmlerin yönetmeninden, Ocean's 11 ve Tatlı Bela gibi popcorn filmlerin de çıkması aslında sevindirici. Kamera oyunlarıyla her filmde harikalar yaratan Soderbergh, yaratıcı olduğu kadar eğlendirici olduğunu da kanıtlıyor böylece. Bu arada, evet, şu Oscar'lı Tatlı Bela'dan bahsediyorum. Lütfen, Julia Roberts o rolüyle Oscar'ı ne kadar hakediyorsa, ben de bu yazımla Pulitzer'i o kadar hakediyorum.
Serseri ama içten imajının Pitt'e, saçlarına hafifçe düşen akların verdiği olgun görüntünün Clooney'e ne kadar yakıştığını söylememe sanırım gerek yok. To Die For'dan beri heyecanla takip ettiğim Casey Affleck ve babasına bolca çekmiş Scott Caan'ın devamlı kavga eder görüntüleri oldukça eğlenceli. Düşman hırsız Vincent Cassel ise tüm yeteneklerini konuşturmuş. Gözlerimiz Mathieu Kassovitz'i de arıyor elbette, ancak muhteşem Cassel her zamanki gibi kendisini izlettirmeyi biliyor. Carl Reiner doktorculuk oynarken, Elliott Gould bol bol puro içiyor. İnsan böylesine bir starlar geçişini izlerken heyecanlanmadan duramıyor.
Film, akıllı ve espirili diyaloglar, kimsenin kendisini daha fazla öne çıkartmadığı oyunculuklar (tamam, belki Linus haricinde) üzerine kurulmuş. İlk film bunun yanında "gerçek" bir hırsız filmi olarak kalıyor. Ama siz de bunu önemsemiyorsunuz değil mi? Bu filme gitme sebebiniz sadece herkesi bir arada görebilmek. Oyuncular, bir yerden sonra film çekmekten çok eğlenmek için bu işi yapıyorlar gibi duruyor, bu da filmi daha izlenebilir kılıyor.
Filmin hikayesi, aslında bir John Woo filmi olacak Hırsızlar Arasında Onur adlı bir senaryodan alınmış. Burada komik bulduğumuz "hırsızlığın kurallarının" az kalsın ciddi bir filme uyarlanacak olması insanın tüylerini ürpertiyor. Sanıyorum ki, Ocean's 12'i izlerken ne kadar ucuz kurtulduğumuzu düşünerek elimizdekiyle yetinip, eğlenmesini bilmemiz gerekiyor.