Romantik bir Bilim Kurgu
Yazar: Sanem TürkCode 46 tam olarak bilemesekte ileri bir tarihte, muhtemelen yakın gelecekte, yaşanan bir tür aşk hikayesi. Bir tür aşk hikayesi derken filmin gerçekten hangi türü temsil ettiğini anlayamamış olmaktan yakınıyorum. Romantik komedi tabirini iyi bildiğimi düşündüğümden bu filmi romantik bilim kurgu olarak adlandırmakta sakınca da görmüyorum.
William (Tim Robbins) devlet adına çalışan bir ajandır, insanların düşüncelerini okuyabilme gibi bir yeteneğe sahip olduğundan araştırılması gereken her tür sorunla görevlendirilir. Son görevinde sahte "papelles" dosyasıyla ilgili araştırma yapmak üzere Şangay'da bulur kendini. "Papelles" döneme ait bir çeşit pasaport ya da seyahat izni. Dünya bölgelere ayrılmış ve birinden diğerine bu izin belgesi olmaksızın geçiş yapamıyorsunuz. Ne yazık ki insanoğlunun sahtekarlığı gün geçtikçe artmış ve bu izin belgelerinin sahteleri ortada dolaşıyor. William'ın görevi de bu sahte belgeleri düzenleyen fabrika çalışanını tespit etmek. Beyin okuma yeteneğinden ötürü onun için çok kolay olduğunu düşündüğümüz görev bir anda sarpa sarıyor.
Maria (Samantha Morton) fabrikada çalışıyor ve William kendisini görür görmez suçun sahibi olduğunu anlıyor ama ne yazık ki aynı hızla ona aşık oluyor. Bir gecelik beraberlikten sonra seyahat izni dolduğu için William mutlu ailesine geri dönüyor, tabi yaşadığı aşk sebebiyle araştırmayı sonuçlandıramamış olarak. Bir süre sonra Maria ile iletişim kuramayınca Şangay'a geri dönüyor ve kadını bir klinikte kendisiyle ilgili tüm hatıraları silinmiş olarak buluyor. İşi biraz zorlayınca Maria'nın hamile olduğunu fakat Code 46 nedeniyle bebeğin alındığını öğreniyor. Ufak bir araştırma sonunda Maria'nın DNA'sının kendi annesiyle birebir aynı olduğunu da öğrenmekte zorlanmıyor. Filmin başında yazılı açıklamayla öğrendiğimiz Code 46 işte burada anlam kazanıyor. Dünyada üreme devlet kontrolü altına alınmış ve kusursuz insanlar yaratabilmek için insan klonlanmış. Fakat klonlamalar sonucu birbirine çok yakın DNA'lı insanlar ortaya çıkınca sakat doğumları önleyebilmek için bebeklere el konuyor ve gerekirse anneyle babanın hafızaları silinerek olay unutturuluyor.
Code 46 ile karşı karşıya kalan ve seyahat süresi dolduğu için bölgeyi de terk edemeyen William, Maria'yı da yanına alıp bir arabayla yola çıkıyor. Aşk dolu birkaç günden sonra yaşanan trafik kazasına devlet müdahale ediyor. William'ın hafızası silinerek ailesine geri gönderilirken Maria çöl ortasında kaderine terk ediliyor. Eeee, şimdi ne oldu diye soracak olursanız maalesef ben de bilmiyorum.
Michael Winterbottom'ın çok düşük bir bütçeyle bilim kurgu çektiğini biliyorum, bunun çok zor bir iş olduğunu da. Ama anlaşılmayan o kadar çok şey var ki! Not defterlerinin bile elektronik perdelerle duvarda olduğu, tüm bilgisayarların konuştuğu, genetik teknolojisinin bu derece ilerlemiş olduğu bu dünyada kıyafetler 90'larla 2000'ler arasında gidip geliyor. Filmde gördüğümüz tek ulaşım aracı araba ve en iyisi 2003 model. Tüm bunlar kurgu dünyanın gerçekçiliğini bir anda yitirmesine neden oluyor. Code 46 bir çok eleştirmen tarafından Steven Soderbergh'in Solaris'ine benzetilmiş. Ancak Solaris'i düşündüğümüzde Winterbottom'ın temposunun çok düşük olduğunu ve filmin genel olarak anlamsız olduğunu görüyorsunuz.
Winterbottom'ın tarzı genelde böyledir. Filmleri asla yüksek dozda aksiyon ya da heyecan içermez ama Code 46 bunun bile altında kalan bir yapım. Zaten çok ağır ilerleyen hikaye bir de karanlığın çok fazla kullanılmasıyla bazen tahammül edilemez hale geliyor. Bir de anlamsız bir şekilde sona eren film değerlendirecek hiçbir şey bırakmıyor seyirciye.
Uzun uzun ne anlatmak istediğini düşünüyorsunuz hem senarist Frank Cottrell Boyce'un hem de Michael Winterbottom'ın. Esaretin Bedeli ve Gizemli Nehir'den sonra Tim Robbins'in, Azınlık Raporu'ndan sonra Samantha Morton'un vasat sayılabilecek oyunculukları da işin içine girince, Code 46'yı türün hayranlarına değil, sadece Winterbottom'ın hayranlarına tavsiye edebilirim. Çünkü yine tamamen kendisine özgü bir film yaratmış.